Soykırım Yapan Özür Dilesin

Permanent Link to Soykırım Yapan Özür Dilesin

İnsana bahşedilmiş hakların en önemlisinin yaşam hakkı olduğunu kabul edilirse, bilerek veya bilmeyerek insan hayatının kaybedilmesine sebep olmak hak gaspıdır. Bu durumun ise, hukukta elbette karşılığı vardır. Ancak, birden çok kişiyi öldürmek ve bunu yaparken belirli bir sistematik içerisinde ve bir amaç doğrultusunda yapmak soykırımdır. Soykırım ise, bir hak gaspı olmasının yanında, bir vahşettir. Bu suçun her ne sebeple olursa olsun gerçekleştirenler, adalet önünde gerekli cezayı almalı, söz konusu vahşette hak kaybına uğrayanların haklarının maddi ve manevi olarak teslim edilmesi gereklidir. Bu açıdan, her sene günlerce kamuoyunun gündemini meşgul eden 24 Nisan oldukça önemlidir.

Başta, ABD ‘deki Ermeni diasporası olmak üzere birçok Ermeni lobisi bu tarih öncesinde çalışmalarına başlayarak, birçok devlet adamına iradesinin bedelini ödeyerek, belirtilen tarihte Türkiye’nin soykırım işlediğini dillendirmelerini veya ülkelerinin meclislerinde bu durumu savunmalarını sağlamaya çalışır. Başlatılan bu çalışma doğrultusunda, farklı ülkede bulunan tarihçiler haricindeki bürokratlar, siyasetçiler vb. almış oldukları bedellerin karşılığında, söz konusu soykırım iddiasını savunmaya başladıkları görülmektedir. Bu durum ise, Türkiye kamuoyunu günlerce meşgul eder ve kimin ne karşılığından satın alındığından ziyade, kimin hangi kararı aldığı tartışılır.

Tarihçilerin araştırması gereken konularda, siyasetçilerin kararlar alması bir sınıf öğretmeninin beyin ameliyatına girmesi kadar mantıksız iken, bu döngü her sene tekrarlanır. Esasen parmak hesabı kadar basit birkaç akıl yürütme ile Osmanlı soykırım yapmış mıdır? Sorusuna cevap bulunabilir. Basit bir mantıkla, altı yüz yıllık bir devlet yönetimi içerisinde, yüzlerce milleti, dili, dini ve kültürü barındıran Osmanlı, iddia edildiği üzere baskıcı bir sistem kurmuş olsaydı; bugün, Osmanlının hüküm sürmüş olduğu birçok bölgede Türkçe konuşulur ve nüfusun ciddi bir miktarının Müslüman olduğu görülebilirdi. Bugün bakıldığında ise, Osmanlının hüküm sürmüş olduğu alanlarda kültürel ve dini durumun bu şekilde olmadığı, Avrupa’da, Balkanlar’da, Kafkasya’da, Ortadoğu’da ve Afrika’da kültürel zenginliklerin korunduğu, gerçekleşen fetihlerin ardından dini ve kültürel yaşantının güvence altına alındığı görülmektedir. Bugün Avrupa’nın birçok müzesinde fetih sonrası Osmanlı hükümdarlarının ilan etmiş oldukları özgürlük beyannameleri bulunmakta ve sergilenmekte olduğu görülmektedir.

Osmanlının hüküm sürmüş olduğu bölgelerde baskıcı bir yapısının bulunmadığının en büyük kanıtı ise, bugün ki soykırım tartışmalarının tarihçiler tarafından değil, siyasetçiler tarafından yapılmasıdır. Soykırım yapan devletlerin soykırıma muhatap olanlardan özür dilemesi veya maddi olarak tazminat ödemesi gerektiği tartışmalarını ele alacak olursak, sözde ermeni soykırımını tanıyan devletlerden olan Almanya’nın, Hollanda’nın, Kıbrıs Rum Kesiminin, Arjantinin, Rusya’nın, Kanada’nın, Yunanistan’ın, Belçika’nın, İtalya’nın, Vatikan’ın Fransa’nın, İsviçre’nin ve Lübnan’ın kendi tarihleri ile yüzleşmeleri, Ortadoğu başta olmak üzere Afrika kıtasında, Asya’da halen ülkelerinin kurulu bulunduğu topraklarda kimleri katlettikleri, hangi yerel unsurları tavsiye ettikleri, ülkelerinde yetiştiremedikleri uyuşturucu maddelerini hangi sömürgelerinde yetiştirdiklerini ve yaygınlaştırdıklarını, ekonomik olarak bölgenin kaynaklarını nasıl sömürdüklerini ve kendilerine direniş gösteren yerel halkı vahşice nasıl katlettikleri görülecektir.

Bugün Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayanların düne kadar Avrupa’nın göbeğinde gerçekleşen Bosna Hersek katliamıyla yüzleşmeleri gerekmektedir. ABD gibi devletlerin kuruluş aşamalarındaki yerel halka uygulamış oldukları soykırımların dillendirilmemesi bu tür devletlerin masum olduğu anlamına gelmemektedir. Bugün, Türkiye’ye medeniyet ve insanlık dersi verme gayreti içerisinde bulunan Rusya’nın geçmişi ABD ‘nin soykırım dolu tarihinden farklı değildir. Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanan ve bölgedeki ermeni çetelerinin yapmış olduğu cinayetlerin tetiklemesiyle ortaya çıkan üzücü ermeni göçünde yaşanmış olan acılar tüm coğrafyanın ortak acısıdır, bu acı iç ve dış düşmanların istismar edemeyeceği kadar kutsaldır. Ancak, dönemin yöneticileri İttihat ve Terakkiciler tarafından uygulamada birçok yanlışlığın yapıldığı, suça karışmış Ermenileri ile devletin yanında yer almış Ermenilerin ayırt edilmediği ve yaşanan göç nedeniyle birçok can kaybının meydana geldiği ise bir gerçektir. Bu gerçekliğin nasıl ortaya çıktığı, uzun yıllar bu topraklarda beraber yaşadığımız Ermeni vatandaşlarımızın hangi devletler tarafından silahlandırıldığı, hangi devletlerin parasal yardım da bulunduğu ise siyasetçilerin değil tarihçilerin araştırması gereken bir durumdur.

Bu itibarla, soykırım uygulayan ülkeler tarihleri ile yüzleşmeli ve maddi ve manevi zarar vermiş oldukları unsurlardan özür dilemeli ve maddi kayıplarını karşılamalıdır. Bu açıdan, başta ABD ve yukarıda isimleri zikredilen devletlerin geçmişleriyle yüzleşerek, vahşice katletmiş oldukları ülkelerden özür dilemeleri gereklidir. Türkiye Cumhuriyeti ise, tarih uzmanları tarafından yapılan tarafsız ve objektif araştırmaların sonucunda ortaya çıkacak bir olumsuzlukta kendisine düşen görevi yapmaktan çekinmeyecek kadar büyük bir devlettir. Türkiye, sözde soykırımı tanıyan devletler gibi cambaza bak demekten ziyade, tarihin araştırılmasından yanadır. Selam ve dua ile,

6
Paylaş

Yorum Yazın