Eşitlik Mi? Özel Olmak Mı?

Permanent Link to Eşitlik Mi? Özel Olmak Mı?

Kadınların ve Erkeklerin eşit olup olmadıklarına yönelik olarak yapılan tartışmalar esasen bir medeniyet tartışmasıdır. Bu tartışma ise, Batı Medeniyetini ve İslam Medeniyetini aynı anda topraklarında barındıran Türkiye’de çok farklı yaşanmaktadır. Bir tarafta, Batı Medeniyetinin savunucusu ve uygulayıcısı olarak Kadın ve Erkeğin eşit olduğuna inananlar varken; diğer tarafta ise, Kadınların ve Erkeklerin eşit olmadığını savunanlar bulunmaktadır. Söz konusu tartışma belirli aralıklarla tartışma konusu yapılmasının yanında, özellikle 8 Mart Kadınlar günü dolayısıyla artarak devam etmektedir. Söz konusu tartışmalara bakıldığında ise, Batı Medeniyetini temsil edenlerin, diğer kesimde bulunanları, çağdışı ve gerici gibi söylemler ile eleştirdiklerine şahit olmaktayız. Bu bakımdan, her iki kesimin kadınlarla ilgili söylem ve eylemlerini ele alarak incelemekte yarar vardır.

Söz konusu incelemeye Kadınlar günü üzerinden başlamakta yarar vardır. Kadınlarımızı onura etmek için belirlenecek bir gün için 8 Martın tercih edilmesinin nedenlerini inceleyecek olursak, çok çarpıcı bir gerçekle karşılaşmaktayız. Batı Medeniyetinin her yıl kutlamış olduğu ve diğer grupları yobazlıkla suçladığı 8 Mart günü kadınların yaşamış oldukları acıyı temsilen ortaya çıkmıştır. 1857 tarihinde, ABD ‘de tekstil işçisi kadınların, çalışma şartlarında istemiş oldukları iyileştirme isteğine karşılık polisin sert müdahalesinin gerçekleşmesi ve ardından eylemin devam ettiği fabrikada çıkan yangın nedeniyle, 129 kadın işçinin ölmesinin ardından bu tarih Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir. Ortaya çıkan trajedi göstermektedir ki, 8 Mart Batı Medeniyetinin kadınlara vermiş olduğu değeri temsil eden bir gün değildir. Batı Medeniyetini bir ürünü olan Kapitalizmin kadınlar üzerindeki sömürüsü günümüzde de devam etmektedir. Bugün neredeyse her sektörün televizyon ekranlarına vermiş oldukları reklamlarda, reklamı yapılan ürünlerin kalitesi ve kullanışlılığının dışında, o ürünü tanıtan kadının cinselliği veya vücudu ön plana çıkartılmaktadır. Bu durum sinema ve dizi sektöründe de aynı şekilde devam etmektedir. Dizilerin ve filmlerin içerisinde cinsel vurgular ön planda tutularak kadınlar fiziki olarak sömürüye uğramaktadır. Bugün filmlerimizin dünya çapında yapmış olduğu başarılardan bahsetmekten ziyade, hangi film karakterinin kimle beraber olduğundan bahsedilmesi bu durumun örnekleri arasındadır. Gazetelerin ön ve arka sayfalarında gösterilen müstehcen kadın resimlerine de değinilerek örnekler çoğaltılabilir. Söz konusu örnekler göstermektedir ki, kadınlar başta erkeklerin ve kapitalizmin sömürüsü altındadır. Bu bakımdan Batı Medeniyetinin bizlere dayatmaya çalıştığı Kadın Erkek eşitliği, gerçekleri gizlemeye çalışan maskeden ibarettir. Ayrıca günlük yaşantımıza bakıldığında, söz konusu eşitliği mümkün olmadığı da görülecektir. Toplu taşıma araçlarında yaşına bakılmaksızın kadınlara yer verilmesinin gerekliliğinin düşünülmesi, gerçekleşen cinayetlerde bir kadının öldürülmensin, bir erkeğin öldürülmesinden fazla ses getirmesi ve taşımış olduğu sıfata bakılmaksızın kadınlara hesap ödetilmemesi bu durumun örnekleri arasındadır. Sadece kadınlara özel bir günün kutlanıyor olması bile söz konusu eşitliğin olmadığını göstermektedir. Bu durum Batı Medeniyetinin içerisinde bulunduğu çelişkiyi yansıtmaktadır. Batı söz konusu eşitliği kadınların değerli olması üzerinden değil, kullanışlı olması üzerinden değerlendirmektedir.

Kadın ve Erkeklerin eşit olduğunu savunan Batı Medeniyetine karşı, İslam Medeniyeti farklı bir tez üzerinden söz konusu eşitliğe karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkış ise, Batı Medeniyeti tarafından gericilik olarak nitelenmektedir. İslam Medeniyeti kadın ile erkeğin eşit tutulmasına karşı çıkmaktadır. İslam Medeniyetine göre, kadının erkekle eşit sayılması ilk olarak kadının yaradılışına terstir. Güç, duygusal olarak bir birinden farklı olan iki tarafın eşit kabul edilmesi bir haksızlıktan ibarettir. İstisnaların kaideyi bozmadığını vurgulayaraktan, erkeklerden çok daha duygusal olan kadınların, kadınlardan fiziki olarak çok daha güçlü olan erkeklerin aynı kategoride değerlendirilmesi bir haksızlıktan ibarettir. İslam’da kadınlar eşit değil özel bir statüye sahiptir. Batı Medeniyetinin aksine, İslam Medeniyetinde kadınlar kapitalizmin çarklarına teslim edilmemiş, erkeklerin kadınlarına bakma zorunluluğu getirilmiştir. Kadınların bir eşya gibi satıldığı dönemlerde, İslam Medeniyeti kadına şiddeti yasaklamış, bir kadın olan Annelere surat bile asılmaması gerektiğini vurgulamıştır. Batı Medeniyetinin kadınları bir cinsel obje olarak kullandığını hatırlayaraktan, İslam Medeniyeti kadınların vücutlarını kendilerine ve eşlerine özel kılmış, bununla birlikte vücudunun bozulmasına yol açabileceği için kendi evladını emzirmeme hakkını kadına vermiştir. Hz. Peygamberin ümmetine son seslenişi olan Veda Hutbesinde kadınlara ayrı bir yer ayrılmış “ Kadınların, erkeklere ALLAH ’ın emaneti olduğu “ vurgulanmış, Cenneti annelerin ayaklarının altında olduğunun müjdesini vererek, bir kadın olan annelerimize verdiği değeri göstermiştir. İslam kadınların erkeklerle eşit olduğu tezini reddederek, kadınların özel vasıflarının bulunduğunu ve erkeklerden çok daha değerli olduğunu vurgulamaktadır. Unutulmamalıdır ki özel olmak eşit olmaktan çok daha önemlidir.

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Batı Medeniyetinin ortaya koymuş olduğu çelişkili söylemleri ve tutarsız eylemler göstermektedir ki, kadınlar ve erkekler maddi ve manevi eşit şartlar altında bulunmasa bile eşit olarak kabul edilmelidir. Ayrıca toplumun birçok alanında cinsel bir obje olarak kadının kullanılmasında bir sakınca görmemektedir. Buna karşılık olarak ise, İslam Medeniyeti kadının başta annelik olmak üzere çok özel bir konumda bulunduğunu kabul ederek, fiziksel ve duygusal olarak eşit olmayan kadın ve erkeğin erkek tarafından savunulması ve korunması gerekliliğini vurgulamıştır. Aynı zamanda, Batı Medeniyetinin söylemlerinde belirttiği gibi, İslam Medeniyeti kadınlara gündelik hayatta bir sınırlama getirmemektedir. Geçmişe bakıldığında kadınlarımızın siyasal, sosyal, kültürel ve birçok alanda toplumun içerisinde bulunduğu görülmektedir. Medeniyetimiz saatin kaç olduğuna bakılmaksızın tek başına yürüyen bir kadının nerede olursa olsun rahatlıkla ve rahatsız olmadan seyahat edebilmesini sağlamakla toplumu görevlendirmiş, kimi zaman annemiz, kimi zaman eşimiz, kardeşimiz, kızımız olan kadınlarımıza kendisinin vermiş olduğu özel statü üzerinden değer verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu bakımdan artık değerlendirme kadınlarımıza düşmektedir. Eşit kalmak mı? Özel olmak mı?

4
Paylaş

Yorum Yazın