Devletlerde Yaşanan Etnik Ve Kültürel Çatışmalar Ekseninde Yerel Yönetimlerde Reform Tartışmaları

Permanent Link to Devletlerde Yaşanan Etnik Ve Kültürel Çatışmalar Ekseninde Yerel Yönetimlerde Reform Tartışmaları

Devletlerde Yaşanan Etnik Ve Kültürel Çatışmalar Ekseninde Yerel Yönetimlerde Reform Tartışmaları

Bu çalışma’da devletlerin içerisinde bulunan, etnik veya kültürel olarak farklılık gösteren alt grupların, yerel yönetimlerde yapılan reform çalışmaları ile devletin sistemine entegre edilmesi, o devletlerin toprak bütünlüğünü korur mu, sorusuna yanıt aranacaktır.

Ülkelerin belirli bir bölgesine odaklanmış veya o ülkenin topraklarına yayılmış, kimlik ve kültür olarak ülke içerisinde bulunan üst kimlikten farklılık göstererek, kendi kültürlerini oluşturan grupların, devlet sistemine entegre edilememesi ve devletlerin çoğu zaman uygulamış olduğu inkar politikaları nedeniyle ortaya çıkan tepkinin, bir zaman sonra şiddet olaylarına dönüştüğü, bu grupların yapmış oldukları şiddet eylemlerini bir hak arama mücadelesi gibi benimsedikleri gözlemlenmiştir. Bu sebeple, ülkelerde bulunan üst ve alt kimlikler arasında başlayan ayrışmanın çatışmaya evrilerek, ülke toprakları için parçalanma tehlikesini doğurduğu görülmektedir. Devletlerin toprak bütünlükleri için tehdit oluşturan bu problemin, bahse konu devletlerin yerel yönetimler alanında yapmış oldukları reform çalışmaları ile ortadan kalktığı ve ülkede çatışma içerisinde bulunan kültürlerin, sistem içerisinde birleştirerek, söz konusu parçalanmanın önlenebileceği iddiası, çalışmamızın sorunsalına cevap niteliği taşımaktadır.

Çalışmamızın birinci bölümünde, yerel yönetimler kavramının ülkelerin idari yapılarında yer alma sürecine ve bahse konu kavramın ülkeler için hangi anlamda gerekli olduğu üzerinde durulacaktır. Daha sonra, ülke içerisinde bulunan alt ve üst kültür kavramları irdelenerek, bu kültürler arasında yaşanan ayrışmalar ele alınacaktır. Bu bağlamda, yerel yönetimlerin ülkede bulunan alt kültürü ülke sistemine entegre ederek, yerel anlamda söz sahibi yapmasının yanında, alt ve üst kültürler arasında yaşanan ayrışmadan kaynaklı çatışmalara da çözüm sunduğu vurgulanarak, çalışmamıza veri oluşturan ülkelerin incelenmesine kaynak sağlanacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde, bir önceki bölümde üzerinde durulan yerel yönetimler kavramının alt başlıkları olan yerel özerklik ve yetki devri tartışmaları üzerinden, İngiltere ‘de Kuzey İrlanda, Filipinler ‘de Mindanao Bölgesinde (Moro) yaşanan çatışmalar irdelenerek, bu çatışmaların hangi gerekçelerle ortaya çıktığı, alt kültür ve üst kültürler arasında yaşanan çatışmaların nasıl bir sonuca ulaştığı irdelenecektir. Çalışmamızın son bölümünde, veri olarak kabul edilen ülkelerde bulunan alt kültürlere yerel temsil hakkının verilmesi ile çatışmaların nasıl sonlandırıldığı incelenerek, yerel temsil (Yerel Özerklik ve Yetki Devri ), üniter devlet ve bağımsızlık kavramları üzerinden çalışmamızın sorusu tartışılarak söz konusu sorunsala olumlu yanıt verilecektir.

Anahtar Kelimeler: Yerel Yönetimler, Yerel Özerklik, Federasyon, Yerel Temsil, Bağımsızlık, Etnik ve Kültürel Çatışmalar, Yetki Devri, Alt ve Üst Kimlik Kültür Grupları

1. Yerel Yönetim

Üniter devletlerin içerisinde bulunan ve ülke içerisindeki üst kimlikten etnik ve kültürel olarak farklılık gösteren alt kültürlerin, devletlerin idari sistemlerine entegre edilmemesi veya edilememesi nedeniyle, alt ve üst kültürler arasında çatışma yaşanmaktadır. Yaşanan etnik ve kültürel çatışmalar, kimi zaman kültürel ve söylemsel çatışma alanından çıkıp, eylemsel çatışmalara dönüşmektedir. Bu durum ise, bir zaman sonra bahse konu ülkelerin bütünlüklerini tehlikeye atmaktadır. Çalışmamıza veri olarak kabul ettiğimiz ülkeler incelendiğinde, bu ayrışmaların söylem, eylem ve şiddet olarak evrildiği görülecektir. Ülke içerisinde başlayan çatışmalar ise, alt ve üst guruplar arasında, etkisini uzun yıllar devam ettirecek nefreti artırmaktadır. Ortaya çıkan nefret söylemi ise, bahse konu problemin her geçen zaman diliminde çözümsüzlüğü doğru ilerlediğini göstermektedir. Bugün, uluslararası alanda demokratik kazanımların öncülüğünü yaptığını iddia eden devletlerin bir çoğunun, kendi toprakları içerisinde bulunan ve devlet sistemine entegre edilmemiş farklı kültürlere ve etnik yapıya sahip kesimleri yok sayması ve bahse konu kesimlere şiddet uygulayarak susturmak istemesi, günümüzün yol kazaları olarak tarihe geçmektedir.

Bu bağlamda, ülkelerde yaşanan kültürel ve etnik çatışmalara karşı, yerel yönetimlerin ülkelerin fiziki ve siyasi yapısına uygun bir şekilde güçlendirilmesi, ülkeler için bir formül niteliği taşıdığı iddiası, çalışmamızın ana konusunu oluşturmaktadır. Bu sebeple, üniter devlet ve yerel yönetimler kavramlarının irdelenmesi çalışmamız açısından faydalı olacaktır.

1.1. Üniter Devlet ve Yerel Yönetimler

Yasama, yürütme ve yargı organlarını tek elde birleştirmiş devletler üniter devlet olarak kabul edilmektedir. Bu bakımdan, üniter yapının yerel organlarında çok sıkıtlı yetkiler bulunur. Üniter devletlerde ülke içerisinde yaşayan halk, tek parça olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, üniter yapıya sahip devletlerde kültürel farklılıklar önem arz etmemektedir (Bağce, 2008: 328). Üniter devletler, yapıları itibariyle merkeziyetçi sisteme sahiptir ve içinde bulunan yerel birimlere kısmı idari yetkiler vermiştir. Yerel yönetimler ise, merkezi devletin denetimi altında bulunan, kamu tüzel kişiliğine sahip ve kendisini yönetme yetkisi bulunan kurumdur (Nalbant, 2012: 33). Üniter devlet ve yerel yönetimlerin tanımları incelendiğinde; yerel yönetimlerin merkezin denetimi altında bulunan ve dolayısıyla merkez tarafından yetkilendirildiği görülmektedir. Dolayısıyla, her iki kavramda birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Ancak, feodalizmden modern devlete, daha sonrasında ise gelişmeye devam eden devlet yapısı geçen zaman diliminde farklılık göstermektedir. Bilim ve teknoloji ile yoğrulan insan düşüncesi kendisiyle beraber içerisinde bulunduğu devlet yapılanmasını da değişime zorlamaktadır. Yakın zamana kadar, imparatorlukların yıkılması ile oluşturulan millet kavramı modern devleti kurarken, bugün devletin insana çizmiş olduğu sınırları kaldırmak isteğiyle bireylerin ülke yönetiminde daha fazla söz hakkı istemesi, bu durumu örneklendirmektedir. Bu anlamda, üniter devletlerin tarihin kendisine vermiş olduğu görevi tamamlayarak görevini tamamladığı ve ortaya çıkan talepler doğrultusunda kendisini yeniden yapılandırma zamanının geldiği, günümüzün tartışma konusudur (Bağce, 2008: 328). Ortaya çıkan bu tartışmaların çalışmamız için önem arz eden kısmı ise, üniter devletlerin; merkeziyetçi yapısından kaynaklı olarak içerisinde bulunan toplumlara sınırlayıcı bir şekilde müdahale etmesi ve bahse konu toplumların farklılıklarını görmezden gelmesidir. Ülke yönetiminde merkeziyetçiliğin meydana getirdiği hantallığın yanında, ülke içerisinde bulunan farklılıkların görmezden gelinmesi, ülkedeki farklılıkları ayrışma noktasına getirmektedir. Devletlerin içerisinde bulunan ve üst kimlikten farklılık gösteren grupların, devlet yönetiminde söz sahibi olmak ve özgürlüklerini sınırlayan etkenleri ortadan kaldırmak istemesine karşılık, devletlerin güvenlik endişesiyle anılan kimlik sahiplerini sınırlayarak görmezden gelmesi kimlikler arası gerginliğin başlangıcı niteliğindedir (Karabıçak, 2008: 167). Devletlerin içerisinde bulunan, etnik veya kültürel olarak birbirinden farklılık gösteren kimliklerden hepsine aynı oranda sınır getirmesi mümkün değildir. Dolayısıyla devletin içerisinde bulunan bir gruba sınır getirmesi, dolaylı yoldan diğer grupları sahiplenmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca bu ayrışmanın güvenlik gerekçesiyle ortaya çıkmış olması ise, entegre edilmesi muhtemel grupları sistemden uzaklaştırmaktadır.

İngiltere ve Filipinlerde alt ve üst kimlik grupları arasında yaşanan ayrışma bu duruma örnek teşkil etmektedir. İngiltere‘de mezhepsel ve etnik olarak kendisinden farklılık gösteren grupların oy vermesini ve seçilmesini yasaklamasının yanında, Kuzey İrlanda da bulunan Katolik kiliseleri kapatması, ülkenin bir farklı grubu olan Protestan İngilizlerin üst kimlik olarak merkezi hükümetin yanında yer almasına neden olmuştur (Ataman, Duran ve İnat, 2007: 241). İngiltere’nin, Kuzey İrlanda’da bulunan grupları diğer gruplar ile ayrıştırmasın yanında çözüm yolunu askeri seçenekler ile araması (Kökler, 1996) Kuzey İrlanda’da bulunan alt grupları, sistem dışına iterek silahlanmasına neden olmuştur. Buna benzer bir durum Filipinler içinde geçerlidir. Filipinlerin nüfusunun % 5 ‘ini oluşturan Müslüman grupların güneyde varlığını devam ettiren yerel idareleri bölgede yaşanan işgal sonrasında kaldırılması ve farklı dine mensup grupların Mindanao Bölgesine yerleştirilmesi, bölgede bulunan her iki grup arasında, bir ayrışmanın başlamasına neden olduğu görülmektedir. Gruplar arasında yaşanan ayrışmaya ülkenin güneyinde yaşayan Müslüman grupların temsil yetkisinin kaldırılması yaşanan ayrışmayı gruplar arasında çatışmaya çevirmiştir ( Ataman, Duran ve İnat, 2007: 650). Devletlerin ülke içerisinde bulunan grupları sınırlandırması, dolayısıyla bir gruba güvenlikçi gözüyle bakarken, diğer bir grubu yanına çekmesinin, ülke içerisinde bulunan gruplar arasında ayrışmaya neden olduğu, bu durumun ise devletler için bir problem niteliği taşıdığını vurguladık. Ancak, devletlerin idare yapılarında meydana gelen evrimi hatırlayacak olursak; yaşanan ayrışmanın bir problem olmasının yanında, bir değişim sürecini yansıttığı da iddia edilebilir. Ülke içerisinde bulunan alt kimlik grupların, kendi değer birikimlerini yaşamak ve belki bu kazanımlara uygun şekilde yönetilmek istemesine karşılık, devletlerin idari yapılarını tekrardan gözden geçirmesi, ülke içerisinde yaşanan ayrışmayı ortadan kaldırdığı gibi, devletler için zamanı gelen değişiminde öncüsü olduğu söylenebilir. Bu çerçevede, ülke içerisinde olduğu iddia edilen grupların nasıl oluştuğu üzerinde durmakta yarar vardır.

1.2. Alt Kimlik ve Üst Kimlik Grupları

Ülkelerin toprakları içerisinde bulunan, kültürel veya etnik olarak ülke içerisinde bulunan hakim gruptan farklılık gösteren gruplar alt kimlik grupları olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifade, belirli bir grupta onu diğer gruplardan ayıran güçlü özelliklerin bulunması onu alt kültür ve kimlik sınıfına sokmaktadır (Roskin, 2013: 152). Bu açıdan bakıldığında Kuzey İrlandalılar ve Mindanao Bölgesinde yaşayan gruplar alt kültür ve kimlik grupları olarak kabul edilebilir. Kuzey İrlandalılar, etnik ve mezhepsel olarak ülkedeki diğer gruplardan farklılık göstermektedir. İngiltere’de bulunan Protestan çoğunluğa karşılık, Kuzey İrlandalıların Katolik olması, onları İngilizlerden ayıran güçlü özelliklerdendir. Filipinlerin Mindanao bölgesi için ise, durum etnik olmasının yanında, dini bir özellikte taşımaktadır. Alt kültür gruplarından farklı olarak, ülkedeki hakim kültürü taşıyan grup ise, üst kültür ve kimlik olarak kendisini göstermektedir. Hangi grubun alt veya üst grup olarak adlandırılacağı devletin tutumuna göre şekil değiştirmektedir. Sayısal veya kültürel farklılığa bakılmaksızın, üniter devletin merkeziyetçi yapısını korumak isteğine karşılık, devletin yanında yer alan grup üst kimlik ve kültür grubu olarak karşımıza çıkmıştır. Devletin, bu tutumuna karşılık yerelleşmeyi savunan ve bunun için mücadele içerisinde bulunan gruplar ise alt kimlik gruplarıdır.

Ülkelerde yaşanan ayrışmalar, bu aşamadan sonra kendisini göstermektedir. Devletin kuruluş aşamasının ardından kendisini göstermiş veya gerçekleşen işgalin ardından ülke içerisinde farklılığı ortaya çıkmış grupların, devletin sistemine entegre edilmemesinin ilk olarak söylemsel, daha sonra eylemsel, daha sonra ise, şiddet içeren eyleme dönüştüğünü tekrar belirtmekte yarar vardır. Ortaya çıkan çatışmalar neticesinde ise, özellikle üniter devletlerin alt kültürleri sisteme entegre etmesi, devlet sistemi için bir dönüşüm, gruplar arası yaşanan çatışmalar için barış niteliği taşımaktadır. Ülkeler, topraklarında olası bir kimlik çatışmalarını ortadan kaldırmak amacıyla farklı araçlara ihtiyaç duyarlar. Bu araçlar devletlerin içinde bulundukları ayrışma noktasına göre de farklılık göstermektedir.

Fransa’nın, aynı topraklarda yaşayan grupların yerel temsil haklarını kimsen vermesi ve bu sorunu merkeziyetçi yapısını koruyarak eğitim sisteminde yapmış olduğu çalışmalar ile çözmesi bir örnek niteliğindedir (Roskin, 2013: 153). Fransa, kuruluşunun öncesinde ve sonrasında ortaya çıkan tüm yerel farklılıkları gerçekleştirmiş olduğu devrimle ortadan kaldırmıştır (Nalbant, 2012: 9). Fransa merkeziyetçi yapısını koruyarak entegrasyon sürecini tamamlamış, üniter bir devlettir. Ülke içerisinde bulunan alt kimliği sisteme entegre ederek, alt kimlik ile devlet arasında kendisini gösteren ayrışma sonucunda çıkan parçalanma endişesini, İngiltere ve Filipinler kendilerine özgü yerel yönetimler reformları ile düzenlemeyi tercih etmiştir. Unutmalalıdır ki, ülkelerin bu anlamda alt kültürleri sistemine entegre etmek isterken kullandığı yerel yönetim kavramları, ülkeler arasında farklılık göstermektedir.

1.3. Kuzey İrlanda ve Yetki Devri

İngiltere, özellikle Güney İrlanda’nın Birleşik Krallıktan ayrılmasının ardından, Bağımsız Güney İrlanda’nın kismen bağlantısı bulunan, ülke içerisindeki alt kimlik Kuzey İrlandalı gruplar ile yaşamış olduğu ayrışmayı 1998 yılında Good Friday Antlaşması ile ortadan kaldırmış ve Yetki devrine dayalı bir idari yapı kurmuştur. Merkezi parlamentoya ait yetkilerinin bir kısmı Kuzey İrlanda’da bulunan ulusal parlamentoya devretmiştir (mfa.gov.tr, 2015). Her ne kadar, Birleşik Krallığın federatif bir yapısı varmış gibi görünse de; İngiltere. üniter bir devlettir (Roskin, 2013: 84). Uzun yılların ardından ortaya çıkan kimlikler arası uzlaşma neticesinde, bir dönem önce kapatılan yerel meclis, tekrar açılmak ve yetkilendirmek suretiyle kimlikler arası entegrasyon sağlanmaya çalışılmıştır. İngiltere’nin Kuzey İrlanda için gerçekleştirmiş olduğu, dünya idari sistemine örnek teşkil eden güç paylaşımında, Anayasa, Savunma, Ulusal Güvenlik, Dış Politika, Vatandaşlık, gibi konular ulusal meclis olan Westminster’ın yetkisine bırakılırken, Sağlık, Din, Eğitim, gibi konular yerel meclislere devredilmiştir (Boyraz, 2013). Alt kimliklerin ülkede bulunan üst kimlik ile dolayısıyla devletin merkeziyetçi yapısı ile yaşamış olduğu ayrışmanın, alt kimliğin kültürel yapısının görmezden gelinmesi neticesinde ortaya çıktığını hatırlayacak olursak, İngiltere’nin özellikle Din ve Eğitim gibi yetkileri yerel meclise devretmesi, entegrasyonun güçlü bir şekilde yaşanmasına imkân vermiştir. Yerel meclisin kurumlarının, merkezin denetimi altında bulunması ve zaman zaman yetkilerinin sınırlandırılması, merkezin yerel meclis üzerindeki etkisine örnek teşkil etmektedir. İngiltere ve Kuzey İrlanda’nın kendine özel hukuk ve mahkemeleri varlığı sistemin parçasıdır (Boyraz, 2013). Birleşik Krallık ile Kuzey İrlanda meclisleri arasında bulunan ilişkiyi konusunda Başak Koyuncu şu şekilde değerlendirmiştir “ İngiltere’nin merkezileşmesinde önemli bir artış, yerel yönetimlerin yasal fonksiyonlarında ise, önemli bir azalma görülmektedir. Vergi ve harcamalar konusundaki kısıtlamalar, merkezi yönetim tarafından atanmış ve yarı özerk yerel kuruluşların sayısındaki artış vardır. Bu noktada yerel parlamentonun yetkilerini azaltarak, merkezin üstünlüğünü perçinlemektedir (Koyuncu, 2000). İngiltere ve Kuzey İrlanda arasında varlığını devam ettiren idari yapı her ne kadar federatif bir yapılanma gibi görünmüş olsa da, merkezin hâkimiyeti altında bulunan yetki devrinden ibarettir. Bugün, Kuzey İrlanda’da seçimle işbaşına gelen bir yerel meclisin yetkilerinin merkez tarafından kısıtlanabilir olması, bu hâkimiyetin göstergesidir. İngiltere ve Kuzey İrlanda için bir değerlendirme yapılacak olursa, ortada merkezin hakimiyeti altında yetki devri ile varlığını devam ettiren yerel meclis bulunmaktadır. İngiltere, üniter bir devlet olmasının yanında, yerel yönetimler alanında yapmış olduğu yenilikler ile ülke içerisinde bulunan alt kimlik grubunu kendi sistemi içerisine entegre ederek topraklarının parçalanmasını önlemiştir.

1.4. Filipinler Mindanao Bölgesinde Yerel Özerklik

Filipinlerde alt ve üst kimlikler arasında yaşanan ayrışma, bölgenin İspanyollar tarafından işgal edilmesi ile kendisini göstermiştir. Bangsamoro halkına ait olan ve ülkenin güney bölgesinde bulunan prensliklerin, İspanyollar tarafından dağıtılması ve bu süreçte diğer bir millet olan Indioslar tarafından işgalci güçlere destek verilmmesi ayrışmayı tetiklemiş, bölgede alt ve üst kimlik grupları oluşmasına ve gruplar arasındaki ayrışmanın şiddet eylemlerine dönüşmesine neden olmuştur (Söylemez ve Kavak, 2014: 5). Filipinlerde, yazımızda belirttiğimiz üzere işgalci devlet üzerinden bir ayrışma başlatılmıştır. Ortaya çıkan ayrışmanın etnik olduğu gibi, kültürel bir boyutu da vardır. Ülkeyi işgal eden İspanyollar, ülkede varlığını devam ettirmek için, aynı dine mensup Indioslar ile bağlarını kuvvetlendirerek Bangsamoro halkını alt kültür ve kimlik grubu olarak tanımlamıştır. Ortaya çıkan ayrışmalar, uzun yıllar devam etmesine rağmen, bugün bölgede üst kimliği temsil eden devlet ile alt kimlik grubu Bangsamoro arasında yaşanan barış görüşmelerinde önemli bir yol alınmıştır. 28 Mart 2014 tarihinde imzalanan Bangsamoro Antlaşması ile gruplar arasında antlaşma sağlanmıştır. Bu çerçevede Mindanao Bölgesinde, Ulusal Güvenlik ve Dışişleri konusunda bağımlı; Anayasa, İçişleri ve Dini olarak bağımsız bir özerk yapı kurulması için geçiş hükümetinin oluşturulması kararlaştırılmıştır (Söylemez ve Kavak, 2014: 18). Filipinlerin idari yapısını incelendiğinde, imzalanan antlaşma öncesinde, ülkenin üniter bir yapıya sahip olduğu ve ülkede bulunan alt kimlik ve kültür gruplarının farkılıklarını görmezden gelen bir yapılanma içerisinde bulunduğu görülmektedir.

Bugün için bölgede, Mindanao Bölgesin’de bulunan alt kimlik ve kültür grubunun isteği doğrultusunda, dini kurallara göre anayasanın hazırlanması ve eğitimin bölge hükümetine bırakılması önemli bir ayrıntıdır. Bugün itibariyle ön antlaşması imzalanan ve geçiş hükümetine bırakılan bölgede özerk bir yönetime doğru yol alınmaktadır. Bu gelişme tarafların birbirlerine karşı uygulamış olduğu silahlı mücadeleyi sonlandırmıştır. Bu bağlamda, Bangsamoro Halkının Temsilcisi ve İslami Kurtuluş Cephesi Başkanı Hacı Murat İbrahim’in yapmış oldukları mücadelede, tam bağımsız bir yapılanmadan yana olmadıklarını açıklaması; kurulacak olan özerk yapının, Filipinler için toprak bütünlüğünü sağlayıcı özelliği taşıdığını göstermektedir. Filipinler devletinin, Mindanao Bölgesinde bulunan alt kimlik gruplarını yapmış olduğu antlaşma ile entegre sürecini başlatması ülkenin toprak bütünlüğünü koruduğu söylenebilir.

Yerel yönetimler aralanında yapıyan reformlar neticesinde, İngiltere ve Filipinlerin bölgelerinde bulunan alt kimlik ve kültür gruplarını sistemlerine entegre etme süreçlerinde başarı sağladıkları görülmektedir. Her iki ülkenin, yerel yönetimler anlamında farklı kavramları kullanarak ülke içerisinde bulunan ve yaşanan ayrışma neticesinde, ülkeden kopma noktasına gelmiş grupları sistemlerine entegre ettikleri ve bu şekilde olası bir parçalanmayı önledikleri gözlemlenmiştir. İngiltere için örneklendirilecek olursa, çalışmamızın ikinci bölümünde de değineceğimiz gibi, söz konusu ayrışma sonucunda Güney İrlanda’nın, Birleşik Krallıktan koparak bağımsızlığını almasının ardından, Kuzey İrlanda’nın temsilcileri ile masaya oturup entegre sistemini başlatması önemlidir. Filipinler devleti için ise aynı durum söz konusu olmuştur. İslami Kurtuluş Cephesi Başkanı Hacı Murat İbrahim’in Kuzey İrlanda dahil olmak üzere, ulusal alanda kendileri gibi örnekleri incelediklerini belirtmesinin, merkezi hükümeti etkilediği iddia edilebilir (timeturk.com, 2015).

2. Birleşik Krallıkta Yaşanan Etnik ve Kültürel Sorunlar

Üniter bir devlet yapılanmasına sahip olan İngiltere’de birçok sebepten ötürü ortaya çıkan etnik ve kültürel ayrışma, sırasıyla söylemsel, eylemsel ve şiddet içerin tepkiye neden olmuştur. Aynı toprakları paylaşan, aynı dine inanan, ancak mezhepsel olarak ayrışma yaşayan gruplardan Protestan İngilizlerin, devletin yanında yer alması sonucunda üst kimlik grubu ortaya çıkmıştır. İngiltere’nin genelinde azınlık olan, ancak Kuzey İrlanda bölgesinde nüfus olarak sayısal üstünlüğünü koruyan İrlandalıların farklılıklarının merkezi otorite tarafından görmezden gelinmesi, sorunun artmasına ve kimlikler arasında bulunan tepkinin artmasına neden olmuştur. Güney İrlanda’nın Birleşik Krallıktan ayrılmasının ardından, yaşanan ayrışma şiddete dönüşmüş, gruplar arasında birçok kayıp yaşanmıştır. İngiltere’nin ve Kuzey İrlandalıları temsilen Sinn Feinn Partisi Başkanı Gerry ADAMS ‘ın başlatmış oldukları görüşmeler sonucunda, merkezi hükümet tarafından Kuzey İrlanda Parlamentosuna yetkiler verilmiş, Kuzey İrlanda’nın Güney İrlanda gibi Birleşik Krallıktan ayrılması engellenmiştir.

Bu açıdan, İngiltere’de yaşanan problemin nasıl meydana geldiği, yerel halkların kendi arasında nasıl sınıflandığı, iki tarafın istekleri doğrultusunda gerçekleyen yerel yetkilendirmenin nasıl meydana geldiği ve gerçekleşen yetki devrinin nasıl sonuç verdiği irdelenecektir.

Etnik ve kültürel olarak merkezi yapıdan farklılık gösteren İrlanda’nın, İngilizler tarafından 1169 tarihinde işgal edilmesi, İrlandalıların tepkisini çekmiştir. Yaşanan işgalin ardından İngilizlerin, İrlandalıları kendi sistemlerine entegre etmek yerine, bölgedeki halkı asimile etmek istemesi, söylemsel direnişin, tepkiye dönüşmesine neden olmuştur. İngilizlerin ortaya çıkan tepkileri anlamak yerine, bölgeye asker sevk etmesi, halkın tepkisel yaklaşımını eyleme çevirmiştir (Kökler, 1996). Bölgede yaşanan problemlerin, merkez hükümet tarafından ele alınmayarak, silahlı güçlere emanet edilmesi çözüm için bedel ödemenin sebebi olmuştur. İngiltere merkezi hükümetinin gerçekleştirmiş olduğu asimilasyon politikalarına, İrlanda’da yaşayan yerel halkın geçim kaynağı olan tarım arazilerine el koyması ve bu topraklara Protestan halkı yerleştirmesi, İrlandalı Katoliklerin kamuda görev almasını, silah taşımasını ve en önemlisi oy kullanmalarını yasaklayarak parlamento’da görev almalarını yasaklaması yaşanan asimilasyonun göstergesi niteliğindedir (Ataman, Duran ve İnat, 2007: 241). İngiltere ve Kuzey İrlanda halkları arasında ortaya çıkan alt ve üst grup tartışmalarının bu noktadan sonra çıktığı düşünülmektedir.

Yaşanılan dönemin şartları dikkate alındığında, İrlandalıların geçim kaynağını oluşturan tarım arazilerinin ve barındıkları evlerin, İngiltere hükümeti tarafından bölgeye getirilen Protestan İngilizlere verilmesi, bölgede bulunan İrlandalıların kamuda görev almasının yasaklanması bölgedeki grupları sınıflandırmıştır. Ekonomik kaynakları ve içerisinde yaşadıkları evleri ellerinden alınmış ve kamuda görev almaları yasaklanmış İrlandalılar, bölgede alt kimlik grubu olarak sınıflandırılmıştır. Bununla birlikte, gönüllü olarak veya olmayarak boşaltılan topraklara yerleşen kesimler ise üst kimlik grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada, alt kültürü temsil eden gurupların, dönemin şartları düşünüldüğünde beklide kendisini ifade edeceği son çare olan, oy vermesinin yasaklanması, devlet eliyle alt kimlik gruplarını şiddete yönlendirmektedir. Gelişen olayların ardından İrlandalılar tarafından IRA kurulmuştur. İngiltere’nin alt kültür olarak bölgede yer alan İrlandalıları, sisteme entegre etmek yerine asimilasyon uygulaması sonrası yaşanan silahlı çatışmalar, İngiltere’nin topraklarında parçalanmaya neden olmuş, Güney İrlanda 1949 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir ( Dik, 2005). Bölgede yaşanan etnik ve kültürel çatışmaların sonlandırıcısı Sinn Feinn Partisinin Başkanı Gerry ADAMS olmuş, temsil etmiş olduğu IRA militanlarından dahi tehditler almasına rağmen risk alarak, yaşanan çatışmayı siyasal alanda tutmaya çalışmıştır. Yapılan müzakereler neticesinde, 1998 yılında Kutlu Cuma Antlaşması imzalanmış, merkezi hükümet tarafından bölge hükümetine Sağlık, Din, Eğitim alanında yetki devrini gerçekleştirmiştir (Yavuz, 2011).

İrlanda topraklarında, İngilizlerin işgali ile başlayan çatışmaların başlangıcından barış görüşmelerine kadar genel bir değerlendirme yapılacak olursa, İngiliz üniter yapısının içerisinde bulunan alt kimlik grubu İrlandalıların, devletin idari sistemi içerisine entegre edilmeyerek asimilasyona uğratılması sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dublin Yerel Parlamentosunun kapatılması, İrlandalı Katoliklerin oy kullanma haklarının ellerinden alınması ve İngiltere’de Kuzey İrlanda’yı temsil edecek kişinin Protestan olma şartı, iki kesim arasında ayrışmayı iyiden iyiye artırmış ve her iki kesim arasında sınıflandırmayı ortaya çıkarmıştır. Ancak Güney İrlanda’nın bağımsızlığını ilan ederek, Birleşik Krallıktan ayrılmasının ardından, İngiltere meclisinde bulunan İrlandalı milletvekillerinin tutuklanması sonrasında, IRA ’nın ölümlü eylemler başlattığı görülmektedir. Katolik halkın kiliselerinin kapatılmasına vermediği tepkiyi, yerel parlamentonun kapatılmasında göstermesi alt kültürün temsil noktasındaki duyarlılığını göstermektedir. Kuzey İrlanda’da, silahlı mücadelenin başladığı yıllarda ve özellikle Güney İrlanda’nın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından bağımsızlık düşüncesinin hâkim olduğu, kendilerine Güney İrlanda’yı örnek alarak mücadelelerine devam etmesi, İngiltere’nin toprak bütünlüğü için tehlike içermektedir. Ancak, İrlanda yerel meclisine yetki devri ile gerçekleştirilen yerel yönetimler reformları neticesinde IRA’nın silah bıraktığı görülmektedir. Bu noktada, ortaya çıkan şiddetli tepkileri müzakere masasına oturtan Sinn Feinn Partisinin rolü çok önemlidir. Bir zaman önce kendi örgüt üyeleri tarafından tehdit edilen Başkan Adams’ın örgüte silah bıraktırması bu durumun bir göstergesidir.

Kuzey İrlanda’da, gerçekleştirilen yetki devri reformu ile İngiltere, üniter yapısını korumak suretiyle, kendisine ait yetkilerin bir kısmını Kuzey İrlanda parlamentoya devretmiş, alt ve üst gruplar arasında yaşanan ayrışmayı, uzlaşmaya çevirmeye çalışmış, silahla gerçekleştiremediği entegrasyon sürecini, Kuzey İrlanda’da bulunan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile gerçekleştirmeyi başarmıştır. Ortaya çıkan yapıda, Kuzey İrlanda’nın Anayasa, Ulusal Savunma ve Güvenlik, Dış Politika ve Vatandaşlık gibi konuları İngiliz merkezi hükümetin sorumluluğunda iken, Sağlık, Din, Eğitim, gibi konular yerel meclise devredilmiştir (Boyraz, 2013). Unutmamalıdır ki, yerel siyasi aktörler, öyle veya böyle merkezi otoritenin yönlendirmesindedir. Yerel yönetimlerin kurumsallaşması ve gücünü ispatlaması; merkezi siyasetin güçlenmesi ve istikrara kavuşması ile doğru orantılıdır (Akdoğan, 2008: 14). Dolayısıyla, yerelde bulunan kurumların güçlendirilmesi, ülkeler için tehlike oluşturmamaktadır. İngiltere, İrlanda Bölgesinde, özgür seçimlerin sağlanması ve yetki devri ile ülkede bulunan alt kültürleri, sisteme entegre etmesi neticesinde, yaşanan şiddet olaylarını sonlandırmış ve Kuzey İrlanda’yı Birleşik Krallık içerisinde tutmayı başarmıştır. Çalışmamızın iddiası olan yerel yönetimlerde yapılacak reformların, ülkelerdeki alt grupları sisteme entegre ederek, şiddeti engellediği; dolayısıyla ülke topraklarının bütünlüğünü koruduğu tezi, İngiltere’nin yaşamış olduğu Kuzey İrlanda sorunu için geçerli olmuştur.

3. Mindanao Bölgesinde Yaşanan Etnik ve Kültürel Sorunlar

Filipinlerde ortaya çıkan etnik ve kültürel ayrışma, İspanyolların bölgeyi işgal etmesinin ardından kendisini göstermiştir. İspanyolların, Filipinleri işgal etmesinin ardından, adanın güneyinde bulunan ve kendi özerk yapısı içerisinde, varlığını devam ettiren, Bangsamoro Müslümanlarına uygulanan baskı neticesinde kendisini göstermeye başlamıştır. Bölgedeki alt ve üst kültür yapılanması ise, bölgedeki diğer bir grup olan Indiosların İspanyollara, uygulamış oldukları baskıda yardım etmeleri neticesinde meydana gelmiştir. İspanyolların, Filipinleri ABD ‘ye satmasının ardından ve ABD işgali sonrasında, bu kimlikler arasındaki ayrışma büyümüş ve gruplar arasında şiddet içeren çatışmalar meydana gelmeye başlamıştır. İspanyolların, Filipinlerde uygulamış olduğu politikalar, Müslüman ve Hıristiyan halk arasında planlı bir şekilde kin ve nefretin inşa edilmiştir (Söylemez ve Kavak, 2014: 5). Meclisleri kapatılan, zorunlu göçe zorlanan ve farklı nedenlerle milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan bu çatışma, üst kimliği temsil eden devlet ve alt kimliğin temsilcisi İslami Kurtuluş Cephesi ile masaya oturulmuş ve Mindanao Bölgesini kapsayan özerk bir yapılanın oluşturulması konusunda antlaşmaya varılmıştır (dunyabulteni.net, 2013). Genel bir inceleme yapıldığında, iki taraf arasında imzalanan antlaşmanın bir ön metin olduğu ve şuan için özerk bir bölgesel yapılanmadan bahsedilmektedir. Ancak, her iki taraf imzaladıkları antlaşma gereği, süreci bir uluslararası komisyon önderliğinde devam ettirmektedir. Bu noktada, bizim çalışmamız için önem teşkil eden kısmı, bağımsızlık mücadelesi olarak başlayan İslami Kurtuluş Cephesi yapılanmasının, bu savından vazgeçerek, özerk bir yapılanmayı kabul etmesidir. Şuan için, bölgede varlığını sürdüren ateşkes ve Uluslararası Bağımsız Gözlemci Komisyonunun çalışmaları, Filipinlerin topraklarında bir parçalanma olmadan sorunu ortadan kaldırdığını göstermektedir.

Bu bağlamda, Filipinlerde yaşanan problemin nasıl meydana geldiği, yerel unsurlar arasında başlayan sınıflanmanın, nasıl bir devlet politikası halini aldığı, devlet ve yerel unsurların antlaşması ile oluşturulması düşünülen Mindanao Özerk Bölgesinin hangi kazanımları elde ettiği ve Uluslararası Bağımsız Gözlemci Komisyonu tarafından çalışması devam ettirilen Özerk yapılanmanın daha tamamlanmadan nasıl bir sonuç verdiği irdelenecektir.

Bir ada ülkesi olan Filipinlerin nüfusunun % 90 ‘nı Katoliklerden, % 5 ‘i Müslümanlardan geriye kalan % 5 ‘lik bölüm ise diğer dinlerden oluşmaktadır. İspanyolların ülkeyi işgal ettiği dönemde adanın güneyinde bulunan kesimler Müslüman Prenslikler tarafından yönetildiği görülür. Hıristiyan Misyonerleri bölgeye taşıyan İspanyolların bu tavrı güney de bulunan halkın tepki göstermesine neden olmuştur. Sömürge bölgesinin İspanyollar tarafından ABD’ye satılmasının ardından, ABD’nin yerel direnişi bastırmak istemesinin sonucunda bir milyonu aşkın Mindanao Bölgesine mensup Müslüman öldürülmüştür (Ataman, Duran ve İnat, 2007: 650). Hıristiyan misyonerlerin adanın güney bölgesinde bulunan Mindanao Bölgesine inmesi ada halkının tepkisini sonucunda, söylemsel olarak ortaya çıkan tepkileri bastırmak amacıyla binlerce insanın öldürülmesi, alt kimlik gurubu olan Bangsamoro’nun silahlanarak şiddet içeren eylemler yapmasına neden olmuştur. ABD ‘nin bölgede benimsemiş olduğu merkeziyetçi yapısı gereği, Mindanao Bölgesini asimilasyon içerisine alarak bölgeye farklı etnik gruptan ve kültürel yapıdan milletleri yerleştirmesi gruplar arası çatışmaların başlamasına neden olmuş ve İslami Kurtuluş Cephesi kurulmuştur (Ataman, Duran ve İnat, 2007: 649). Konuya ilişkin bir değerlendirme yapılacak olursa, çalışmamızda incelenen üniter devletlerin, işgal ettikleri bölgelerde ilk olarak yerel temsili ortadan kaldırdığı, daha sonra ise zorunlu göç dalgası başlattığı, daha sonrasında ise soykırıma varacak katliamlara giriştiği gözlemlenmiştir.. Ancak Moralı Müslümanlar ilk etapta pasif tepki vermesine rağmen daha sonra organize bir silahlı güç kurması çatışmaların derinleşmesine neden olmuştur.

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Filipinler hükümeti ve İslami Kurtuluş Cephesi arasında devam eden görüşmelerde, taraflar arasında uzlaşmaya varılmıştır. Antlaşmaya göre, Mondanao Bölgesi hükümeti kurularak, şeriata uygun bir şekilde hazırlanan anayasa ile içişlerinde bağımsız; ancak ulusal güvenlik ve dışişleri konusunda Filipinler merkezi hükümetine bağlı bir yapı ortaya düşünülmektedir. Uluslararası Bağımsız Gözlemci Komisyonunun 2014 yılında kurulmasının ardından Bangsamoro halkını özerk yönetime götürecek süreç resmen başlamıştır. Bu çerçevede Mindanao Özerk Bölgesinin Anayasası hazırlanarak Filipinler Kongresine sunulacak, Anayasanın kabul edilmesinin ardından bölge yönetimi geçiş hükümetine bırakılacaktır. Filipinler ordusunun bölgeden çekilmesinin ardından, on iki binden fazla Müslüman direnişçi silah bırakmıştır (Söylemez ve Kavak, 2014: 18-19). Filipinlerde meydana gelen ayrışmaların ortaya çıkmasında işgalci güçlerin önemli etkisi bulunmaktadır. Sömürgesi olarak elinde tutmak istediği bölgede, gruplardan bir kısmını yanında tutarak, diğer guruba göre avantajlı hale getirmesi ayrışmanın çıkışı açısından önemlidir. Yapılan antlaşmalardan önce üniter bir yapıya sahip olan Filipinlerin, ülke içerisindeki farklılıkları dışlamaktan vazgeçip kimlik olarak tanıması, ülkenin üniter yapısını etkilemiş; ancak toprak bütünlüğü noktasında olumlu sonuçlarla elde etmesini sağlamıştır. Bunun önemli göstergelerinden bir tanesi ise, İslami Kurtuluş Cephesi Başkanının bağımsızlıktan vazgeçtiklerini açıklayarak, direnişçilerine silah bıraktırması olmuştur. Mindanao da kurulacak hükümetin adı taraflar arasında “ Bangsamoro “ olarak belirlenmiştir. Mora Halkı manasına gelen bu ismin Filipinler hükümeti tarafından kabul görmesi, alt kimliğin kabul edilmesi anlamına gelmesinin yanında, onları sisteme entegre etmek istemesinden kaynaklanmaktadır (Söylemez ve Kavak, 2014: 3). Bu çerçevede, Filipinlerin üniter yapısını devre dışı bırakarak, Mindanao Bölgesi için yerel yönetimlerde özerkliği kabul etmesi sonucunda ortaya çıkan durum, çalışmamızın sorunsalına olumlu yanıt vermemizi gerektirmektedir.

4. Sonuç

Üniter devletlerin güvenlik gerekçesi ile ülkelerinde bulunan alt kimlik ve kültür gruplarının isteklerini görmezden gelerek, dikkate almaması ülkede bulunan, etnik ve kültürel olarak ayrışma yaşamış gruplar arasında çatışmalara neden olduğundan, ortaya çıkan çatışmaların ise ülke topraklarında bağımsızlık arayışı içerisine giren alt kimlik ve kültür gruplarının ortaya çıktığını gözlemledik. Alt grupların bu tutum içerisinde mücadelelerini devam ettirmeleri, bulundukları ülke toprakları için tehdit oluşturmaktadır. Çalışmamızın genel iddiası ise, bu grupların sisteme entegre edilerek yerel yönetimler alanında reform yapılması ile bu tehlikenin ortadan kalkacağı iddia edilmiştir. Söz konusu iddiaya ilişkin olarak vermiş olduğumuz Kuzey İrlanda ve Mondanao Bölgesi örnekleri bu durumu örnekler nitelikte gelişmiştir. Her iki bölgede ortaya çıkan alt kimlik ve kültür oluşumu işgal sonrasında ortaya çıkmıştır. Kuzey İrlanda bölgesi İngiltere’nin işgali, Mondanao Bölgesi ise İspanyolların, Filipinleri işgal etmesi neticesinde şekillenmiştir. İngiltere ve İspanyolların işgal sonrası yönetimi bıraktığı Filipinler hükümeti, bahse konu bölgedeki farklılıkları; toplumsal zenginlik olarak görüp kendi sistemlerine entegre etmek yerine, bireyin yaşam hakkına müdahale etmesi, zorunlu göç uygulaması, bireylerin tarım yaparak gelir sağladıkları toprakları el koyması ve bireylerin sistemin içerisinde bulundukalarının önemli göstergesi olun oy verme hakkını engellemesi, devlet ile alt kültür arasında ayrışma getirmiştir. Ira’nın, yapmış olduğu silahlı eylemleri önceden haber vererek can kaybını önleyici tutumunu, Kuzey İrlanda’da bulunan meclisin kapatılması ve milletvekillerinin tutuklanması sonucunda değiştirerek, ölümlü eylemler gerçekleştirmesi bu durumun göstergesidir. Aynı durum Mondanao Bölgesinin savunmasını yapan İslami Kurtuluş Cephesi içinde geçerlidir. Bölgede bulunan yerel meclisin kapatılmasının artından şiddet içeren eylemler kendisini göstermiştir. İngiltere ve Filipinler hükümetlerinin uygulamış oldukları asimilasyon politikaları, ülkede bulunan alt grupları sisteme dahil etmemesinin yanıda, sistemden uzaklaştırarak şiddete yöneltmiş, ilk etapta kendisini ve toprağını savunmaya çalışan grupların, daha sonrasında bağımsızlık arzulamasına neden olmuştur.

Devletlerin, topraklarında bulunan alt grupları sistemlerine entegre ederken, kendi sistemlerine uygun yerel yönetimler kavramlarından faydalandığından bahsetmiştik. Bu bağlam da; İngiltere’nin yetki devrini kullanarak Kuzey İrlandayı sistemine dahil etmesi, Filipinlerin ise, Mondanao bölgesine vermiş olduğu özerk yapılanma ile Bangsomoroluları sistemlerine entegre ettiği görmekteyiz. Gerçekleşen entegrasyonun ardından, Kuzey İrlanda yerel halkının Güney İrlanda’nın bağımsızlığının örnek almaktan vazgeçerek sisteme dahil olduğunu görmekteyiz. Aynı şekilde, Bangosomoro halkanı temsil eden İslami Kurtuluş Cephesinin bağımsızlık hedefinden vazgeçtiğini ve kurulacak özerk yönetime razı bir şekide entegre olduğunu ve bölgede grupların silah bıraktığını görmekteyiz. Genel bir çerçeve çizildiğinde, çalışmaya veri oluşturan devletlerin, alt grupları sisteme entegre etmelerini neticesinde; söz konusu grupların silah bırkatığı ve şiddet içeren eylemlerden vazgeçtiği gözlemlendiği, dolayısıyla devletlerin topraklarındaki bölünme kaygısınden ziyade, müzakereler sonucunda sağlam temelli devlet yapılanmasının ortaya meydana geldiği görülmektedir.

Devletlerin içerisinde bulunan, etnik veya kültürel olarak farklılık gösteren alt grupların, yerel yönetimlerde yapılan reform çalışmaları ile devletin sistemine entegre edilmesi, o devletlerin toprak bütünlüğünü koruyacağı iddiasına aykırı bir şekilde; yerel yönetimlerde gerçekleştirilen reformların ülkelerin topraklarında parçalanmaya neden olacağı iddiası bulunmaktadır. Güvenlik kaygısıyla ortaya atılan iddiaların genel söylemi, gerçekleştirilen reformlar neticesinde ortaya çıkacak yapının zamanla gelişeceği ve bağımsızlık arayışı içerisine gireceği iddiasıdır (Parlak, 2011). Yerel yönetimlerde yapılan reform çalışmaların çoğunlukla, devletin içerisindeki alt kimlik ve kültür grubundan geldiği düşünüldüğünde, yapılacak bir reformun arkasından hangi adımın geleceğini düşünmek, yine alt kimlik ve kültür gruplarını sınırlandırmaya yönelik bir çıkış noktasıdır. Mondanao Bölgesinin bağımsızlığını hedefleyen Bungosomoroluların, Filipinler hükümeti ile yapmış olduğu müzakereler neticesinde, özerk bir yapılanmayı tercih ettikleri ve bunu açıkça dile getirdikleri unutulmamalıdır. Kaldı ki, siyasetin amacının insanları idare etmekten ziyade, toplumların mutluluğunu ve huzurunu sağlamak olduğu bilinmektedir. Devlete vergisi ödeyen kesimlerin, o ülkenin yönetiminde söz sahibi olmak istemesinden daha doğal bir durum yoktur (Akdoğan, 2008: 10-11). Ülke içerisinde bulunan alt kimlik ve grupların farklılıklarına tehdit gözüyle bakmanın, ayrışmayı, çatışmayı ve parçalanmayı getirdiği örneklerimizde görülmektedir. Devletlerin, güvenlik endişesiyle topluma sınırlandırmalar getirmesi, toplum ve devlet arasında gerginliklere neden olduğunu tekrarlamakta fayda vardır (Karabıçak, 2008: 167).

Devletlerin, yerel yönetimlerde gerçekleştirmiş oldukları reformlara endişeyle bakanların bir başka kaygısıda, özerklik ve yetki devri gibi reformları gerçekleştiren devletlerin, güçlerinin paylaşılması nedeniyle iç ve dış siyasette gücünü kaybedeceği düşüncesindir. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, devletlerin gücünün değil, o devletin bürokrasinin zayıflaması anlamına gelmektedir (Nalbant, 2012: 10 ). Ülkelerde bulunan yerel aktörlerin kurumsallaşması ve güç kazanması, o ülkenin güçlü ve istikrarlı bir devlet olduğunun işaretidir (Akdoğan, 2008: 14).

Sonuç olarak, çalışmamıza veri oluşturan devletlerin, içerisinde bulunan alt kimlik ve kültürleri sistemlerine entegre etmemeleri nedeniyle, toplumun bir kesimi ile ayrışma yaşadığı, bu ayrışmanın neticesinde ayrılık düşüncesiyle şiddet eylemlerinin kendisini gösterdiğine değinilmiştir. Ancak, bahse konu ülkelerin kendi sistemlerine uygun yerel yönetimler uygulamasını tercih ederek gerçekleştirmiş olduğu, yerel yönetimler reformları ile ülkede var olan ayrılıkçı çatışma yerini dialog’a bırakmıştır. Bu noktada, söz konusu devletlerin, güvenlik kaygısıyla ülke içerisindeki farklılıkları dikkate almaması, problemin ana kaynağıdır. Siyaset alanında, esas olan yurttaş ve onun taleplerinin bulunduğunu unutmadan devletin kendisine düşen dönüşümü gerçekleştirmesi gereklidir (Bağca, 2008: 329). Yerel yönetimlerde yapılacak reform hareketlerinin bir zaman sonra ayrılıkçı hareketleri tetiklediği düşüncesi ise, güvenlikçi düşüncenin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet tarafından gerçekleştirilen reformlar, kısa bir zaman ayrılık düşüncesi olan kesimlerde suistimal edilebilir. Ancak, alt kimlik ve kültür gruplarının devlet sisteminde entegre edilmesi, ayrılıkçı hareketlerin; dışlandık ve sömürülüyoruz söylemlerini çürüteceği görülmektedir (Şentürk, 2008: 335).

Devletlerin, içerisinde bulunan etnik ve kültürel olarak farklılık gösteren grupları; yerel yönetimlerde yapılan reform çalışmaları ile entegre ederek temsil hakkı vermesi, devletlerin toprak bütünlüğünü koruyacaktır.

KAYNAKÇA

Ataman, M. Duran, B. İnat, K. (2009) Dünya Çatışma Bölgeleri, Nobel Yayınları, Ankara
Akdoğan, Y. (2008), “Üniter Yapı ve Yerel Siyaset”, Şentürk, H.(Ed.), Yerel Siyaset, İstanbul,
Boyraz, H. M (2013), “Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı”
(http://akademikperspektif.com/2013/11/02/buyuk-britanya-ve-kuzey-irlanda-birleşik-kralliği/03/11/2015)
Bağce, H. Emre (2008), “ Üniter Yapı ve Yerel Siyaset “, Şentürk, H.(Ed.), Yerel Siyaset, İstanbul,
Dik, B. B. (2005) “ Etnik ve Dini Terör Örgütü Ira’nın İrlanda’ya etkileri “
(www.tasam.org.tr/-TR/icerik/262/etnik_ve_dini_terör_örgütünün_ıranın_irlandaya-etkileri 12.11.2014)
Kökler, M. (1996) Ira : Bitmeyen kavga Aksiyon Dergisi
(http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-1417-26-ira-bitmeyen-kavga.html 12.01.2015)
Karabıçak, M (2008), “ Yerel Siyaset Ekseninde, Sivil Toplum Örgütleri “, Şentürk, H.(Ed.), Yerel Siyaset, İstanbul,
Koyuncu, B. (2000), Muğla Üniversitesi SBE Dergisi “ Yerel Özerklik: Modeller ve Uygulamalar “, Cilt: 1, Sayı: 1, Sayfa: 28,
Nalbant, A. (2012), Üniter Devlet Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye, XII Levha Yayınları, İstanbul
Parlak, B. (2011), “ Özerkliğin Anlamı “
(http://www.zaman.com.tr/yorum_yorum-bekir-parlak-ozerkligin-anlami_1179889.html 18/09/2014)

Roskin, M.G. (2013), Siyaset Bilimi, Adres Yayınları, Ankara
(http://www.mfa.gov.tr/ingiltere-siyasi-gorunumu.tr.mfa, 12.01.2015)
Söylemez, H. Kavak, H.Z. (2014), Moro Özerklik Arifesinde, İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, İstanbul,
(http://www.ihh.org.tr/fotograf/yayinlar/dokumanlar/215-moro-ozerklik-arifesinde-dokuman.pdf)
Şentürk, H. (2008), “ Toplumsal Barış için, Yerel Siyaset “, Şentürk, H.(Ed.), Yerel Siyaset, İstanbul,
Yavuz, C. (2011) PKK terörünün tasfiyesi için bir Örnek: İngiltere ve İrlanda Cumhuriyeti
(http://turksam.org.tr2483.html 09.11.2014)
(http://timeturk.com/m/haber.asp?id=591984 11.01.2015)

İslami Kurtuluş Cephesi Başkanı Hacı Murat İbrahim “Moro halkı soykırım amacıyla zulme uğradığı, şiddet ve toplu ölümlere maruz kaldığı için silahlanmak zorunda kaldı. Yeni barış döneminde güveni tesis ederek silahlı kuvvetlerimiz ile ilgili nihai kararı halkımızın istekleri doğrultusunda vereceğiz Dünyada silahlı mücadeleden geçerek barış masasına oturmuş İrlanda’daki İRA gibi örnekleri inceliyoruz bizim için en uygun yolu bulacağız”

(http://www.dunyabulteni.net/haber/282632/filipinlerde-anlasma-saglandi-milf-hukumet-kuruyor 10.01.2015) “Filipinler hükümetiyle Müslüman grup arasında yetki paylaşımı anlaşması imzalandı. Anlaşma gereği Müslümanlar, kontrol altında tuttukları bölgede kendi hükümetlerini kurabilecek “

10
Paylaş

Yorum Yazın