ABD’nin Irak İşgali’nin Realizm ve Yapısal Teorileri Açısından İncelenmesi

Permanent Link to ABD’nin Irak İşgali’nin Realizm ve Yapısal Teorileri Açısından İncelenmesi

Özet

Uluslararası sistemde bir dönemin başlangıcı olan 9/11 olayları dünya sistemini birçok açıdan etkilemiştir. 9/11 olaylarının ardından gerçekleştirilen Afganistan müdahalesi ve Irak’ın işgal edilmesi uluslararası sistemde birçok değişikliğe neden olmuştur. Özellikle Irak’ın işgali öncesinde tek kutuplu bir yapıda kendisini gösteren sistem, Irak’a müdahale sonrasında gerçekleşen olaylar nedeniyle doğu bloğunu ortaya çıkarmış ve uluslararası sistemi çift kutuplu hale getirmiştir. Meydana gelen bu gelişmelerin ülkeler açısından doğru okunup iyi analiz edilmesi, ülkelerin içerde ve dışarıda daha sağlıklı karar almalarına katkı sağlayacaktır. Meydana gelen olayların analizlerin besin kaynağı ise uluslararası ilişkiler teorilerindir.

Bu çalışma ABD’nin Irak’ı işgali Realizm ve Yapısal Realizm açısından incelenecektir.  Çalışmanın İlk bölümünde Realizm ve Yapısal Realizmin temel argümanları incelenecek ve her iki teorinin uluslararası sistemde meydana gelen olayları hangi açıdan değerlendirdiği ele alınarak, bu teorilerin karşılaştırılması yapılacaktır. İkinci bölümde, ABD’nin ırak müdahalesinin temelini oluşturan 9/11 olayları, ABD öncülüğündeki NATO güçlerinin Afganistan müdahalesi ve Irak işgalinin doğurduğu sonuçlar ele alınacaktır. Üçüncü bölüm de ise Irak işgalinin Realizm ve Yapısal Realizm açısından incelenmesi, gerçekleşen müdahalenin ABD ve bölge ülkeleri açısından hangi sonuçlara neden olduğu incelenecektir.

Tüm bu çalışmaların neticesinde 9/11 olaylarının, ABD’nin Afganistan müdahalesinden almış olduğu desteği kaybetmeksizin, benzer nedenlerle Irak’a saldırmasının ve bu işgali gerçekleştirmesinin temelinde yatan sebebin uluslararası sistem de gücünü korumak ve kesin kazanç elde etmek için  gerçekleştirdiği anlaşılacak ve meydana gelen bu olayın açıklamasının Realizm tarafından doğru şekilde yorumlandığı sonucuna varılacaktır.

  1. Giriş

11 Eylül 2001 tarihinde, Amerika Birleşik Devletlerinin önemli ve simge merkezlerine yapılan terör saldırılarının sıradan ve plansız bir terör saldırısı olarak aktarılması mümkün değildir.  ABD’nin kendi içinde yaşadığı iç savaştan sonra özellikle kendi topraklarında bu derece şiddetli bir saldırıya maruz kalmamış, güvenlik ve özgürlük ülkesi olarak bilinen ABD ‘ye bu saldırı gerçekleştirildikten sonra ciddi bir travma yaşanmıştır. Saldırının hemen ardından uluslararası toplum ABD’nin yanında yer almış ve Afganistan Müdahalesinin yapılması noktasında ciddi bir destek verilmiştir. Ancak daha sonrasında ABD’nin Afganistan’da güvenlik gerekçesiyle yapmış olduğu operasyon, Irakta kendisini bir işgal olarak göstermiştir. Afganistan’a olan müdahalenin bir güvenlik kaygısı taşımasının yanında, Irak’ın işgali uluslararası toplumun desteğini arkasına alan ABD için bir fırsat oluşturmuş ve güvenlik kaygısıyla başlayan mücadele ABD’nin güç kaygısına dönüşmüştür. Irak’ın işgalinden sonra ABD’nin bölge ülkelerini dizayn etme girişimleri ABD için güvenlik kaygısından ziyade güç kazanma isteğinin ön planda olduğunun bir göstergesidir.

Gerçekleştirilen Afganistan müdahalesinin ve Irak işgalinin Realizm ve Yapısal Realizm açısından incelenip anlamlandırılması bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır.

  1. Uluslararası İlişkiler Teorileri ( Realizm, Yapısal Realizm )

Devletlerin uluslararası alanda gösterdikleri tutum ve davranışları yorumlamak ve anlaşılır hale getirmek Uluslararası Teorilerin çabasıdır. Ortaya çıkan olaylarda devletlerin hangi reflekslerle hareket ettiği ve hangi sonuçlara ulaşmaya çalıştığı onu yorumlayacak teori için bir ipucu oluşturmaktadır. Meydana gelen olayları yorumlamak için, konumuz olan Realist teorilerin genel söylemleri hakkında bilgi sahibi olmaya ihtiyacımız vardır.

Realizmin ortaya çıkışı 20. yüzyıla dayanmaktadır. Peloponezya Savaşlarının ardından aynı savaşta bir general olarak bulunan Thucydides, savaşların nedenleri ve liderlerin politikalarını inceleyerek suretiyle geçmişten dersler çıkarmayı amaçlamıştır. Thucydides, Peloponezya Savaşlarının Sparta’nın güvenlik kaygısından dolayı meydana geldiğini bildirmiş ve Sparta’nın egemenliğini kaybetme endişesiyle Atina’ya saldırdığını aktarmıştır ( Viotti ve Kauppi 1993: 37-38; Forde, 1992: 374). Thucydides’in söyleminden anlaşılacağı üzere Sparta’nın saldırmasının nedeni Atina’nın güçlenmesinden kaynaklanmaktadır. Sparta, Atina’nın güçlenmesini kendisine karşı bir tehdit olarak yorumlamış ve Atina’ya saldırmıştır. Realizm felsefesinin temel düşüncesi burada kendisini göstermiş, bulunduğu sistemde devletlerin mutlak güçlü ve hâkimiyet sahibi olmak istemesi Realist devletin önceliğini oluşturmaktadır.

Realizm’in önemli bir felsefecisi olan Niccolo Machiavelli ‘de gücü kendisine bir amaç olarak edinmiş, amaca ulaşmak noktasında aracın ne olduğunun önemli olmadığını vurgulamıştır ( Arı, 2013: 7 ). Machiavelli “Bir hükümdarın yukarıda saydığım niteliklerin tümüne sahip olması şart değildir; fakat öyle gözükmesi gerekir. Hatta daha ileri gidip diyebilirim ki, bu niteliklerin tümüne sahip olmak tehlikelidir. Bu niteliklere sahipmiş gibi gözükmek yararlı olur. Merhametli, vefalı, insancıl ve doğru bir insan olarak gözükmek, fakat gerektiği kadar tümüyle aksine davranabilecek kadar ruhsal hazırlık içinde olmalıdır. Şunu da belirtmek gerekir ki, bir hükümdar, özellikle yeni bir hükümdar, adını iyiye çıkaracak tüm davranışlarda bulunamaz. Çünkü devleti korumak için çoğu kez verdiği söze, merhamete, insanlığa ve dine aykırı davranışlarda bulunmak zorunda kalabilir. Bu nedenle hükümdarın, şartlara ve esen rüzgârın değişikliklerine uyabilecek bir yeteneğe sahip olması, yukarıda söylediğim gibi, olabildiğince iyilikten uzaklaşmaması, fakat, gerekli olan yerde kötülüğe başvurmasını bilmesi gerekir. “ demiştir (http://m.friendfeed-media.com). Yapılan alıntıdan anlaşılacağı gibi Machiavelli için siyasetin ahlakı yoktur. Bir amaca ulaşmak için, o amacın devletin çıkarına ve hayatta kalmasına uygun olup olmadığı önemlidir. Devletin çıkarları için yalan söylemekte bir sakınca görmediği de bu alıntıdan anlaşılacaktır. Burada Realizmin bir diğer felsefi alt yapısı ortaya çıkmaktadır. Realizm’de ahlak kurallarına bakılmaksızın devletin çıkarını düşünmek gereklidir. Devlet adamı ülkesinin çıkarları doğrultusunda yalan söyleyebilir.

Realizmin temel felsefesinin ortaya çıkışında Thomas Hobbes’in rolü de çok önemlidir. Hobbes’in kitabı olan Leviathan ilk genel teori kitabı olarak kabul edilmektedir. Hobbes doğa durumunda insanların birbirleri ile mücadele ettiklerini, korku ve güvenlik endişesi içerisinde bulunduklarını ve bu sebeple bir sözleşme ile yetkilerini devlete aktardıklarını iddia eder. Hobbes, insanların korku ve endişe içerisinde yaşadıklarını ve doğal kötülüğünün sınırlandırılması için devlet otoritesinin varlığına ihtiyaç olduğunu savunmaktadır. Ancak bir otoritenin bulunmadığı alanlarda insanlar sadece kendi güçlerine göre hareket ettikleri anlaşılmıştır ( Arı, 2013: 9 ). Hobbes’in söylemlerinden insanların kötü ve çıkarcı olduğunu ve bu durumun uluslararası sisteme yansıdığı anlaşılmaktadır. Kötü olan insan kendinden güçsüz olanları ezer, insanlar güvenlik kaygısıyla devlet ile sözleşme imzalamaktadırlar. Bir otoritenin bulunmadığı sistemde güç ve çıkar mücadelesi başlar.

Realizm’in felsefi alt yapını oluşturan teorisyenlerin söylemleri incelendiğinde insan doğasında kötülüğün ve günahkârlığın bulunduğu, devletlerinde insanların doğal kötülüğünü içlerinde bulundurduklarını, bir üst otoritenin olmadığı yerde insanların ve devletlerin kendi güçleri ölçüsünde hareket etmek zorunda oldukları, devletlerin ahlaki bir kaygısının bulunmadığını, devletin devamının ve çıkarları söz konusu olduğunda ahlakın ikinci aşamada kaldığı, bir devletin güç alanının başka bir devletin etkilemesinin ise diğer devlet için tehlike oluşturduğu anlaşılmaktadır.

1979 yılına kadar tek çatı ile felsefesinin sürdüren Realizm Kennth Waltz’ın Uluslararası Politika Kuramı çalışması ile Yapısal Realizm olarak ayrılmıştır. (Arı, 2013: 14). Çalışmanın temel konusunu oluşturan ABD’nin Irak işgali Realizm ve Yapısal Realizm açısından ele alınmadan önce, bu teorilerin uluslararası sistemi nasıl anladıkları ve açıkladıkları ayrı ayrı irdelenecektir.

2.1. Realizm

Dünya Savaşından önce İdealizmin hâkim olduğu sistem, daha sonra yerini Realizm’e bırakmış, özellikle II. Dünya Savaşından sonra uluslararası sistemde Realizm gücünü artırmıştır ( Arı, 2013: 4 ). Realizm, insan doğasından ayrı tutulmamalıdır. İnsanın doğasında var olduğu iddia edilen güç isteği, çıkar ve saldırganlığın devletlerin yapılarına yansıdığı iddia edilmiştir ( Arı, 2013: 10 ). Dolayısıyla Realizm’e göre uluslararası sistem devletlerarası çıkar mücadelesinden ibarettir. Ve devletler bu sistemde daima güçlü olmak zorundadır. Yukarıda bahsedildiği üzere devletlerin üzerinde bir otoritenin bulunmaması devletlerin daima uyanık olmalarını gerektireceği aşikârdır. Uluslararası sistemin insan doğasıyla ilişkili olması nedeniyle, devletlerin de insan doğasında olduğu gibi gücünü ve etkisini artırarak güçsüz devletler üzerinde hâkimiyet kurarak egemenlikleri altına almak çabasındadır. Bu açıdan bakıldığından devletler için saygınlık, üne kavuşmak çok önemlidir ( Arı, 2013: 10 ).

Uluslararası sistemde devletlerin bir birlerini egemenlik altına almak istemesi ve devletleri çıkar çatışmaları savaşların nedenlerini oluşturmaktadır. Devletleri birbirlerine savaş ilan etmeleri için sadece fizik saldırıda bulunması gerekmemektedir. Realist teorisyen Thucydides’in Sparta’nın Atina’ya saldırma nedenini, Atina devletinin güçlenmesi olduğunu ve Sparta’nın saldırmakta haklı olduğunu söylemesi bunun en açık örneğidir. Realizm, devletlerarasında bulunan güç mücadelesinden bir devletin öne çıkmasını diğer devletin saldırı sebebi sayabileceğini, devletlerden birinin gücünü artırmasının, diğer devletin gücünde azalmaya neden olacağını savunmaktadır.

Realistlere göre, devletlerin çıkarlarını konusunda ahlakın önemli olmadığını düşünürler. Devletlerin üzerinde bir otoritenin bulunmadığı bir ortamda ahlakın devletlerin dış güvenlikleri açısından önemi yoktur. Ancak, Morgenthau’ya göre devletler ahlak kurallarını göz ardı etseler de, kedilerinin ahlaklı saldırdıkları devletlerin ahlak dışı hareket ettiğini savunurlar ( Arı, 2013: 11 ).

Önemli bir Realist düşünür olan Carr, I. Dünya Savaşının güvenlik zafiyetinden kaynaklı olarak meydana geldiğini vurgulamış ve liberallerin çıkarların birlikteliği savının, çıkarlarını diğer devletlere benimsetmek amacıyla kabul ettirmek istediğini belirtmiştir. Carr, devletlerin kendi çıkarlarını gizlemek için diğer devletlere dayattığı söylemlerin isimlerini süsleyerek sunduğunu savunur ( Arı, 2013: 12 ).

Anlaşılacağı üzere Klasik Realizm, uluslararası sistemin insan doğasından kaynaklı olarak çıkar ve güç mücadelesi üzerine kurulu olduğunu, devletlerinde birbirleri üzerinde güç mücadelesi yapmak suretiyle mücadele içerisinde bulundukların, bu sebeple uluslararası sistemde barışın mümkün olmadığını anlaşılmaktadır. Bunun en açık örneği olarak I. Dünya Savaşının ardından kurulan Milletler Cemiyeti örneği verilebilir. I. Dünya Savaşına sebep olan anarşi ve çıkar çatışmalarının ardından, uluslararası sistemin barış ve güvenliğini koruyacak bir cemiyet düşünülmüş ve Avrupalı devletlerin ciddi bir katkısının bulunmadığı hazırlık çalışmalarına, ABD Başkanı Wilson bizzat başkanlık etmiştir (http://dergiler.ankara.edu.tr). Devletlerarası’nda müşterek işbirliği ve dayanışma söylemiyle liberal bir persfektif’e sahip olarak kurulan cemiyete ABD’nin öncülük yapması, esasen güçlü olan bir devletin desteği olmadan bir yapının kurulmasının mümkün olmadığının bir göstergesidir. Nitekim Prof. Dr. Nihat ERİM “ Milletler Cemiyetinin fikri boş bir hayal ürünü değildir. Bu cemiyetin işleyememiş olması içinin boş olmasından değil, onu tatbik edeceklerin iyi niyetli olmamalarından kaynaklanmaktadır. “ demiştir (http://dergiler.ankara.edu.tr). Bu tespit Hobbes’in savı olan insanın doğuştan gelen iyi niyetli olmaması iddiasını kanıtlar niteliktedir.

2.2. Yapısal Realizm

Klasik Realizmin uluslararası sistemi tümden gelimci bir tavırla yorumlayarak, insanın doğasından kaynaklanan çıkar ve güç mücadelesinin devletlerin yapılarına yansıdığı söylemlerine karşı; Yapısal Realizm devletlerin güç mücadelelerinin bir amaçtan ziyade araç olduğunu ve devletlerin asıl amacının kendilerini güvende hissetmek olduğu söylemini dile getirmiştir (Arı, 2013 :18 ). Buradan anlaşılacağı üzere Yapısal Realizm Defansif bir yapıya sahiptir. Yapısal Realizm devletlerinin güvenliklerini artırmak amacıyla güç elde etmeleri gerektiğini savunurlar. Klasik Realizm ise Ofansif niteliğe sahiptir. Klasik Realistler için devletleri diğer devletlerden güçlü olması amacı oluşturmaktadır. Yapısal Realistlere göre güç devletler için ihtiyaç halinde kullanılması gereken bir araçtır. Yapısal Realistler açısından, Klasik Realistlerin yaptığı gibi sınırsız bir güç sahibi olmaya çalışmak devletlerin komşuları ve ittifakları açısından problem oluşturmaktadır. Devletlerin, uluslararası sistemde bir otoritenin bulunmamasından kaynaklanan anarşik yapıdan dolayı, devletlerin güçsüz olması kendilerine saldırı doğuracağı gibi aynı devletin aşırı güçlü olması o devletin komşuları ve ittifakları açısından olumlu karşılanmayacaktır ( Arı, 2013 : 16 ). Uluslararası sistemde devletlerin aşırı derecede güç elde etmeleri toplamı sıfır olan gücün karşısında diğer devletleri güç kaybetmesi anlamına gelmektedir. İki devlet arasında kardeşlik havasına varacak şekilde bir olumlu durumun bulunduğu noktada dahi, iki devletten bir tanesinin diğerinden çok güçlü olması diğer devlet için güvenlik sorununu ortaya çıkartacak ve iki devlet arasında güç ikilemi sorunu oluşacaktır. Bu durum ise Yapısal Realizm için bir güvenlik sorunudur.

Klasik Realizme bir eleştiri niteliğini taşıyan Yapısal Realizmin kurucu Waltz, Uluslararası sistemde otoriter bir yapının bulunmaması nedenle söz konusu yapıya ait olan ülkelerin ayrı ayrı incelenmesi gerektiğine inanır ve savunduğu teorinin tümdengelimci olduğun belirtmektedir ( Arı, 2013 : 15 )

Her iki teori için genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Klasik Realizmin uluslararası sistemin insanın doğasından kaynaklandığını, insanın ise doğuştan bir çıkar, güç mücadelesi içerisinde olduğunu vurgulamıştır. Bu sebepten dolayı devletler her zaman en güçlü olmak zorundadır. En güçlü devlet olma devletlerin doğasından kaynaklı bir iddiadır. Yapısal Realizme göre uluslararası sistemde bir hiyerarşi söz konusu değildir. Devletlerin üzerinde başka otorite bulunmaması uluslararası sistemde anarşiyi doğurmaktadır. Bu sebepten dolayı devletler korku ve endişe içerisindedir ve güvenliklerini garantiye almak için güç elde etmek zorundadır. Ancak devlet güç elde ederken sistemde bulunan diğer devletlerin gücünden daha fazla güç elde etmesinin sonucu olarak, diğer devletlerin gözünde tehdit oluşturmaya başlamaktadır. Kendisini tehdit olarak gören diğer devletlerin birleşerek ittifak oluşturması güçlü olan devlet için güvenliğini tehlikeye soracak bir durumdur.

  1. Afganistan Müdahalesi ve Irak İşgalinin Değerlendirilmesi

Çalışmamızın temelini oluşturan ABD’nin Irak’ı işgalin öncesinde uluslararası sistemin incelenmesinde 9/11 olaylarını anlamak açısından önemli faydalar bulunmaktadır. Zira şuanda içerisinde bulunduğumuz uluslararası sistemin oluşmasında 9/11 olaylarının etkisi büyüktür. ABD’nin bu saldırılar sonucunda gerçekleştirmiş olduğu Afganistan müdahalesi ve ardından gelen Irak işgali bölgede ciddi değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Bu saldırıların ABD’ye ve müttefiklerine ne kazandırdığı, ne kaybettirdiği ve bölge ülkeleri açısından hangi sonuçları doğurduğunun incelenmeden ABD’nin Irak’ı işgalini yorumlamak eksik kalacaktır.

3.1. 9/11 Olayı ( 11 Eylül Saldırıları )

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin önemli merkezleri olan Savunma Bakanlığı ve İkiz Kuleler olarak tanınan Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırılar uluslararası sistemi alt üst etmiştir. Peki, bu terör saldırısının temelinde hangi gerekçeler yatmaktadır? Bunun cevapları arasında Soğuk Savaş döneminden sonra uluslararası sistemin tek gücü olarak kendisini gösteren ABD, çevre ülkelerinin üzerinde ciddi bir etkiye sahipti. Bunun en açık örneği Mısır’a Enver Sedatın devrilmesi ve Birleşmiş Milletler çıkarlarına bağlı kalmak koşuluyla izin vermesi ve yardım etmesiydi. Bu durum diğer Ortadoğu ülkeleri içinde geçerlidir (www.timeturk.com ).

Sadece Ortadoğu için değil dünyanın birçok bölgesinde egemenliğini kurmak amacıyla bölge halklarına çeşitli acılar yaşatan ABD ‘nin özellikle İslam dünyasının tepkilerini üzerine çekmiştir (www.timeturk.com ). 11 Eylül 2001 ‘de gerçekleşen terör saldırıların arkasında yatan sebeplerin bir bölümünün Klasik Realizm ve Yapısal Realizm açısından incelenecek olursa; Realizm teorisinin argümanı olan güçlü olma ve çevre ülkeler üzerinde etkili olabilme çabası ABD’nin saldırı öncesi durumunu açıklamaktadır. Soğuk savaş sonrasında uluslararası sistemde en güçlü devlet olarak yerini belirleyen ABD ‘nin merkez ülke olarak çevre ülkeler üzerinde tasarrufta bulunabilmesi Realizmin belirtisidir. Aynı zamanda saldırı için seçilen hedeflerin ABD’nin gücünü temsil eden yerler olması bu durumdan saldırıyı gerçekleştirenlerin rahatsızlığının işaretini taşımaktadır.

Bununla birlikte Yapısal Realizmin tezi olan devletleri gereğinden fazla güçlü olması diğer devletler için tehdit oluşturmuş ve tezi haklı çıkardığı düşünülebilir. Ancak, 9/11 olaylarının ardından ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirmek istemesi, sistemde uluslararası alanda gücü elinde bulundurmak istemesinin göstergesidir. ( Balcı, 2013 : 251 ). ABD, uygulamış olduğu politikalar ile Hobbes ‘in değimiyle kendi levihatanını oluşturmuştur (Davutoğlu, 2002: 43 ) ABD’nin 9/11 olaylarından önce uluslararası sistemde uygulamış olduğu politikalar,  güvenlik kaygısından ziyade gücü elinde bulundurma isteğinin bir göstergesidir.

3.2. ABD ‘nin Afganistan Müdahalesi

9/11 olayları kendi içerisinde yaşadığı iç savaştan sonra ABD ‘nin sıcaklığını hissettiği ilk sıcak gelişmeydi. Bu sebeple, ABD yönetiminde soğuk savaştan galip çıkmanın vermiş olduğu güç duygusunun zedelemesi açısından, vatandaşları açısından ise travmaya yol açtığı söylenebilir ( Davutoğlu, 2002 : 67 ). ABD ‘nin bir çok şehrinde söz konusu olaya ilişkin olarak afişlerin asılması ve uzun süre konunun sıcaklığını koruması önemlidir. Uluslararası sistemdeki gücü zedelenen ABD, ilk olarak saldırının sorumluluğunu üstlenen ve Afganistan’da bulunduğu tespit edilen Bin Ladinin kendisine teslim edilmesini istedi. Afganistan Devletinden olumlu yanıt almaması üzerine bombardımana başlayan ABD ‘nin asıl amacı Bin Ladinden ziyade, 9/11 olaylarında travmaya uğrayan ABD halkının içini rahatlatmak, müdahale hukukunun temel taşlarından önemli bir tanesini atmaktır ( Oran, 2013 : 20 ). Baskın Oranın belirtmiş olduğu bu söylem ABD ‘nin uluslararası alanda zedelenen gücünü tamir etme girişimi olarak kayıtlara geçmiştir. Afganistan müdahalesi öncesinde ABD ‘nin uluslararası alanda kendisine dair tehdit söz konusu değilken önlemek amacıyla saldırabileceğinin duyurusunu yaptı, aynı zamanda ülkesinde sorgulayamadığı kişileri ülke dışına çıkartarak işkenceye maruz bırakmıştır ( Oran, 2013: 20 ). ABD ‘nin tehdit oluşturma ihtimali söz konusu diye ülkelere saldırmak istemesinin bir örneği önemli bir Realist teorisyen olan Thucydides’in aktardığı Atina’nın güçlenmesi nedeniyle Sparta tarafından saldırıya uğramasını hatırlatmaktadır. Aynı zamanda tutuklanan kişilerin ülke dışına çıkartılarak işkenceye tabi tutulması ahlaki açıdan doğru değildir. Ancak unutulmamalıdır ki devletler için ahlak kavramı ön planda değildir. Realist teoriye ahlaklı olmanın, gerçekleşen olay devletin çıkarı için önemli ise bir önemi yoktur.

ABD’nin Afganistan’a olan müdahalesini en iyi açıklayan teori klasik realizmdir. Uluslararası alanda müdahale için gerekli desteği alan devlet bu fırsatı kaçırmamalıdır.

3.3. Irak’ın İşgali

9/11 olaylarından sonra uluslararası alanda yıpranan gücünü tekrar kazanmak amacıyla, ilk olarak Afganistan’a müdahale eden ABD, daha sonra Irak işgali ile devam etmiş ve 9/11 saldırılarından önce var olan gücüne kavuşmayı arzulamıştır. Ancak Afganistan müdahalesi ile Irak işgali aynı nedenler üzerine oturmamaktadır. Afganistan müdahalesinde ülkesine karşı gerçekleştirilen bir saldırıya karşı haklı olarak tepki veren ABD yönetimi, Irak’ı işgali konusunda kendi hukukunu oluşturmuştur.

ABD ‘ye her hangi bir saldırıda bulunmayan Irak devletine karşı yapmış olduğu saldırıyı önleyici güç olarak tanımlaması Machiavelli’nin saldırıyı önleme önlemlerini hatırlatmaktadır ( Çomak, 2009: 63 ).  Afganistan müdahalesi bir sonuç doğurmamış ve ABD Irak’a saldıracağının sinyallerini vermeye başlamıştır. BM Güvenlik Konseyinden istediği müdahale kararını alamayan ABD yanında bulunan müttefikleriyle birlikte Irak Özgürlük Operasyonuna başladığını açıklamıştır ( Oran, 2013: 21 ). Realizmin önemli isimlerinden Carr ‘ın insanlar doğalarından kaynaklanan nedenlerden dolayı kendisi için faydalı olan şeyleri başkaları içinde faydalı olduğuna inandıklarını hatta bunu yaparken süslü maskeler bularak bunu gizlemek istediklerini bildirmiştir ( Arı, 2013 : 12 ). Carr’ın bu tespiti Baskın Oranın belirtmiş olduğu meseleyi net açıklamaktadır. Ancak işgalden sonra yapılan incelemelerde iddia edildiği gibi Irak’ta  kitle imha silahlarının bulunmadığı anlaşılacaktır ( Oran, 2013:22 ). Konuya ilişkin olarak C.Powell ‘in bu aldatmacanın kariyetinde kötü bir yer edindiğini aktarmıştır ( Oran, 2013 : 22 ).

ABD’nin Uluslararası Hukuk kurallarını ayaklar altına alarak gerçekleştirmiş olduğu İşgalin hem ekonomik hemde siyasi bedelinin olacağı muhakkaktır. Irak işgalinin siyasi açıdan incelenmesi ve teorik olarak yorumlanması sonuç bölümünde yapılacağından bu kısımda sadece ekonomik veriler sunulacaktır. Irak’ın işgali ABD’ya çok pahalıya patlamıştır. Savaşın başından itibaren 16/03/2013 ‘e kadar ABD toplamda 800 milyar dolar harcamıştır. Bu ekonomik sonucun siyasi sonucuyla ciddi bir bağlantısı vardır. Uluslararası alanda ekonomik olarak bunalımda bulunan devletlerin hegemon devlet olma gibi bir hali olmamaktadır ( www.sabah.com.tr).

Çalışmamızın bir çok bölümünde meydana gelen olaylara ilişkin olarak kaleme aldığımız olayların teorik olarak açıklaması yapılmıştır. 9/11 olaylarından sonra meydaha gelen gelişmelerin, akademik kaynaklara uygun olarak ve teorik açıdan incelenecektir.

  1. Sonuç

Uluslararası alanda birçok açıdan önemli gelişmelere neden olan 9/11 olaylarının ortaya çıkış şekli ve sebep olduğu olaylar genel hatlarıyla ele alınmıştır. Meydana gelen olayların sebep olduğu müdahalelerin ve işgallerin hangi gerekçelerle gerçekleştirildiği ve çalışmamıza konu olan Realizm ve Yapısal Realizm’ in, 9/11 terör saldırılarının bir sebebi olan Irak işgalini nasıl açıkladıkları ve bu açıklamalarda hangi teorinin kuvvetli deliller taşıdığı üzerinde durulacaktır.

Klasik Realizm’in insan doğasından kaynaklanan güç isteğini ve sürekli bir mücadele içerisinde bulunduğunu ve insanın bu yapısınında devletlere yansıdığını, bu nedenle devletlerinde aynı şekilde güç arayışı içerisinde olduğunu, diğer devletlerle mücadale içerisinde bulunduğunu, saygınlık, itibar peşinde koştuğu ve devletin çıkarları söz konusu olduğunda ahlak değerlerini devletin çıkarları için geri plana çektiği bilinmektedir.

Yapısal Realizm’in genel konusu devletlerin kendilerini güvende hissetmeleri çabasıdır. Yapısalcılar için devletlerin güç talebinde bulunmasının amacı, devletin uluslararası anaşiden kaynaklanan korkusundan oluşan güvenlik arayışı içerisinde olmasıdır. Yapısalcılar, gücün her zaman güzel bir şey olmadığını bir devletin gereğinden fazla güçlenmesinin ittifaklarını ve komşularını rahatsız edeceğini, güç kavramının toplamının sıfır olması nedeniyle bir devletin diğer devletten daha fazla güçlü olmasının öteki devletlerin güçünü azaltacağını, bu sebeple gücü azalan devletlerin aralarında kendi ittifaklarını oluşturarak tehlikeli olabileceklerini kurgulamıştır.

ABD’nin Irak’ta yapımış olduğu işgali hakkında yapılan akademik çalışmalara ve dönemin ABD yetkililerinin konuya ilişkin vermiş oldukları demeçlerin incelenmesi neticesinde yukarıda genel çerçeveleriyle aktarılan teorilerin hangisinin bu işgali kuvvetli delillerle açıkladığı irdelenecektir.

Kendi içerisinde yaşamış olduğu iç savaşın ardından, güven ve özgürlükler ülkesi ABD ‘nin bu şekilde bir saldırıya maruz kalması ABD yöneticileri ve vatandaşları arasında korku ve dehşete yol açtığı iddia edilmiştir ( Davutoğlu, 2012 :12 ). ABD vatandaşlarının kendilerini güvende hissettikleri bir ortamda hiç beklemedikleri bir yöntemle ve üstelik kendi silahlarıyla bu şekilde bir saldırıya maruz kalmasının ülkeyi yönetenler ve ülke halkı açısından bir korkuya sebep olduğu muhakkaktır. Bu durumun Yapısalcılar açısından bakıldığında, ABD’nin Afganistan müdahalesinin ve Irak işgalinin korkudan kaynaklandığı iddia edilebilir. Bu durum Yapısal Realizm teorisi tarafından  devletler uluslararası alanda bir anarşi içerisinde bulundukları için güce ihtiyaç duyarlar tezine uymakla beraber kendi içerisinde bir çelişki doğurmaktadır. Yapısal Realizm devletlerin kendi güvenliklerini ellerine aldıkları noktada durmaları gerektiğini ve daha ileri gidilmesi durumunda ittifaklar açısından sorun doğuracağını vurgulamaktadır.  Ancak, ABD 9/11 olaylarının ardından Yapısal Realistlerin tezinin tam tersi bir politika izleyerek kendisine saldırı düzenleyen Afganistanla sınırlı kalmayacağını, mevcut durumun ABD ‘ye dünyayı dizayn etme alanını açtığnı ve bu durumun Afganistan ve Irakla kalmayacağını iddia etmekte, geri kalan diğer ülkelerede demokrasinin görüleceği vurgulanmaktır ( Oran, 2013: 17). ABD’nin kendi yanında yer almayan devletelere demokrasi götürmek gibi bir ideoloji içerisine girmesinin ipuçları Realist teoride bulunmaktadır. Realist dürünür Carr insanın kendisinin çıkarları doğrultusunda düşünmüş olduğu şeyleri başkaları içinde yararlı olduğunu gösterdiğini ve bunu gerçekleştirirken kendisinin çıkarlarını gizlemek için süslü kelimeler uydurduğunu belirtmektedir ( Arı, 2013 : 12 ). Carr ‘ın bu tespitininin haklılığını Irak işgali sonrasında,  ABD’nin Irak vatandaşları tarafından olumlu karşılanacaklarını düşünerek ciddi miktarda bayrak bastırması gösterir ( www.teorivepolitika ).  Irak vatandaşlarının kendilerini bayraklarla ve çiçeklerle karşılayacağı tezini savunan ABD hükümetinin bu söylemi Machiavelli, insanın elde etmeye çalıştığı gücü kazanacaksa bunu nasıl kazandığının bir öneminin olmadığını, mücadeleden yenik çıkan kitlelerin güç elde edildikten sonra itaat edeceklerini belirtir. Bu durum ABD’nin işgal sonra erdikten sonra halk dağıtılmak üzere bastırılan bayraklarını açıklamaktadır. Irak’ın işgali sirasında meydana gelen insan hakları ihlalinin Realizm tarafından bir önemi yoktur. Realistler devletin çıkarlarına uygun olduğu sürece ahlakın öneminin olmadığını belirtirler. Bir noktada amaç devletin çıkarı ise araç olarak kullanılanın bir hükmünün olmadığı tezi Klasik Realizme aittir ( Arı, 2013 : 8 ). ABD’nin Irakta kitle imha silahlarının varlığına dair açıklamaları devletlerin çıkarları için yalan söyleyebileceklerinin bir göstergesi olmuştur.

9/11 olaylarından sonra uluslararası arenanın desteğini alan ABD’nin bu desteği Irak’ı işgal etmesi Ofansif Realizmin bir göstergesidir. Elinde en güçlü olmak gibi bir fırsat bulunuyorsa bunun kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu dile getiren ofansiflere karşı, defansif realistler gereğinden fazla güçlü olmanın devlet için zararlı olduğunu, güç konusunda aşırılığa kaçan devletlerin ittifaklarını kaybeder demektedir. Bu bağlamda defansif realistlerin tezinin tutarlı olduğu iddia edilebilir. Afganistan konusunda Güvenlik Konseyinin desteğini arkasına alan ve müdahaleyi gerçekleştiren ABD, Irak müdahalesi konusunda destek bulamamıştır. Fransa ve Almanya Irak’ın işgali konusunda ABD’nin karşısında durmuş ve ABD tarafından eski avrupa olarak adlandırmıştır ( Oran, 2013 : 21 ). Ancak uluslararası alanda gücünü koruyan ABD, Güvenlik Konseyinin kararını beklemeden saldırmış olmasıda Ofansif Realizm tezini kuvvetlendirmektedir. ABD’nin Irak işgalinin Realizm tarafından doğru şekilde açıklandığının bir göstergeside Bush Doktirini olarak bilinen ABD politikasıdır. Thucydides’in Atina’nın Spartaya saldırma nedeninin Atina’nın güçlenmesinden dolayı kendi gücüne yönelik tehdit oluşturmasıdır ( Arı, 2013 : 7 ) Bush, Irak’ın elinde bulundurduğunu iddia ettiği nükleer silahlarla kendisine saldırma ihtimalinin bulunduğunu iddia ederek bu duruma örnek teşkil etmiştir.

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, ABD’nin Irak’a saldırma nedeninin Yapısal Realizm’den ziyade Klasik Realizm tarafından kuvvetli verilerle açıklandığı anlaşılmaktadır. Afganistan müdahalesinden sonra uluslararası kamuoyunu arkasına alan ABD bu desteği bir fırsat bilerek Ofansif bir düşünce ile dünyaya huzur ve düzen getirme peşine düşmüştür ( www.teorivepolitika.com ) Bu düzeni yerine getirirken Thucydides’in analizini haklı çıkarırcasına Irak’ın kendisine saldırma ihtimalinin bulunduğunu vurgulamış ve başarılı bir şavaşın ardından kendisi ile savaşanların kendisine boyun eğeceğini adeta Machiavelli modeliyle açıklamıştır ( Oran, 2013 : 20 ).

Afganistan müdahalesinin ardından ABD’nin Irak’ı işgal etme nedenlerinin en önemli nedenlerinden birtanesi de eski gücüne kazanma ve dünyayı dizyan etme isteğidir (Çomak, 2009: 63 ). Ahmet Davutoğluna göre de bu durum bir güç gösterisidir. ( Davutoğlu, 2012 : 45 ). Baskın Oran ise ABD’nin hedeflerini bütün dünyada gerçekleştirmek için Irak işgalinin gerçekleştirilmesi gerektiğini iddia eder. ( Oran, 2013 : 22 ) Baskın Oran’nın bahsetmiş olduğu ABD’nin dünya üzerindeki hedefi, hegemonya altında bir güç devletinin oluşturulmasıdır.

Sonuç itibariyle; ABD ‘nin Irak’ı işgal etmesine neden olan gelişmeler incelendiğinde bu işgalin ABD’nin siyasi, ekonomik ( pertol yatakları ) veya stratejik bir güç kazanma isteği doğrultusunda yaptığı ve kendilerinin çıkarları doğrultusunda ahlaki bir yol izlemeyerek çıkar kaygısı içerisine girmesi ve bu söylemlerin Klasik Realizm tarafından doğru şekilde analiz edildiği anlaşılmıştır.

KAYNAKÇA

Arı, T. (2013) Uluslararası İlişkiler Kurumları, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları

Balcı, A. ( 2013 ) Türkiye Dış Politikası, İstanbul, Nesil Yayınları

Bayrak, D. ( 2012 ) 11 Eylül öncesi dünya ve sonrası değişen dünya,

http://www.timeturk.com/tr/2012/09/10/11-eylul-e-nasil-karar-verildi-sonra-ne-degisti.html#.U4Oj1LfxvIU  15/04/2014 Saat: 17:32

Çomak, H. ( 2009 ) Uluslararası İlişkilere Giriş : Teorik Bakış, Kocaeli, Umuttepe Yayınları

Davutoğlu, A. ( 2012 ) Küresel Bunalım 11 Eylül Konuşmaları, İstanbul, Küre Yayınları

Erdim, N. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/350/3627.pdf   17/03/2014 Saat : 23:02

Gökoğlu, İ. http://www.teorivepolitika.net/index.php/okunabilir-yazilar/item/399-irak-herkesin-savasi-yada-bir-savasin-anatomik-ozeti

Machiavelli, N. http://m.friendfeedmedia.com/0444699fcf18975a62b6622e7eb5ca181fabe3c0

Oran, B. ( 2013 ) Türk Dış Politikası, İstanbul, İletişim Yayınları

http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/03/16/irak-abdye-pahaliya-mal-oldu  02/03/2014

8
Paylaş

Yorum Yazın