28 Şubat Postmodern Darbe

Permanent Link to 28 Şubat Postmodern Darbe

ÖZET

Bu çalışmada kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyetinin siyasi ve idari yapısında askerin rolü dikkate alınarak, varlığına inanılan askeri vesayetin ülke siyasetine yansımaları ışığında son darbe olarak nitelendirilen 28 Şubat Post modern darbesi ele alınacaktır. Osmanlı İmparatorluğundan cumhuriyete geçişte askerin etkisinin; kurucu meclise, kurulan partilere, siyasi hayata, kurumlara nasıl yansıdığını ve askerler tarafından yönetilen sivil yönetimin Mustafa Kemal Atatürk ‘ten sonra nasıl bir vesayete dönüştüğünün ve bu vesayetin Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşen darbelere hangi reflekslerle sebep olduğu tartışılacaktır. Araştırmanın veri kaynaklarını, Osmanlıdan günümüze Türk siyasetinde askerine etkisini, gerçekleştirilen darbelerin bir sonraki darbeye nasıl bir zemin hazırladığı ve gerçekleşen darbelerin gerekçeleri konusundaki araştırmalar, makaleler ve konuya ilişkin çalışmalar oluşturmaktadır. Yapılan çalışma da yok olan bir imparatorluğun külünden yeniden kurulan Türkiye Cumhuriyetinin askerler tarafından nasıl var edildiği, ekonomik, akademik ve siyasi kurumların nasıl kurulduğu ve kurulan bu devlet sisteminin Mustafa Kemal Atatürk ’ün hayata vedasından sonra kısırlaşarak nasıl bir askeri vesayete dönüştüğü çalışılacak, kurulan askeri vesayetin ülkedeki darbelere nasıl bir zemin hazırladığı, gerçekleşen darbelerin nasıl bir refleks ile gerçekleştiği ve darbelerin muhatabı olan kesiminde meydana getirdiği etkiler ele alınacaktır.

Çalışmanın son bölümünde ise Türkiye ‘de askeri vesayetin ve gerçekleştirilen darbelerin 28 Şubat Post Modern askeri darbesine etkisinin olup olmadığı sorusuna yanıt aranacaktır.

GİRİŞ

Bu çalışmada Türkiye‘de geniş bir kesimde Post Model darbe olarak kabul edilen 28 Şubat sürecinde ülkede var olduğu düşünülen askeri vesayetin ve gerçekleşen darbelerin etkisinin olup olmadığı sorusunun cevap aranacaktır.

Osmanlının özellikle son dönemlerinde gerçekleşen reform hareketlerinde askerin yenilikleri üstlendiği, takipçisi olduğu ve Cumhuriyetin kuruluşunda kurucu ideoloji olarak gayret sarf bilinmektedir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin kurumları olan meclisin, üniversitelerin hatta muhalefet partilerinin de asker kökenli kişiler tarafından kurulması kurucu güç ideolojisini oluşturmuştur. Ülkede gerçekleşen köklü değişiklikleri kabullenme problemi yaşayan halkın ve muhalefetin kurucu ideolojiden farklı düşünmesi kurucu güç olan ordu ve askeri vesayetin destekçilerinin ülkeyi koruma refleksini hızlandırmış ve bunun sonucunda ülkede birçok defa askeri darbe yaşanmıştır.

Çalışmaya konu olan 28 Şubat Post Modern darbesi Cumhuriyetin kurucu gücü olan askerin ve askeri vesayeti temsil edenlerin devleti iç düşmandan koruma refleksiyle gerçekleştiği düşünülmekle beraber, Cumhuriyetin kurucu gücünün refleksini umursuz davranışlarıyla harekete geçiren bir iktidarın varlığı da unutulmamalıdır.

1. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında askerin siyasete etkisi

Birinci dünya savaşından sonra Anadolu topraklarının kurtuluşu konusunda esirden farkı kalmamış hanedan üyelerinden ziyade Osmanlının askeri zevatının çaba içerisinde olduğu bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Samsuna çıkışıyla beraber kendi imkânları ile mücadele veren Anadolu halkını organize etmiştir. Erzurum, Sivas ve Amasya kongreleri ile bir vücuda kavuşan milli mücadele, birinci dünya savaşının vermiş olduğu yorgunluğu halen üzerinde taşıyan gazi ve asker arkadaşlarının omuzlarında yükseliyor, ülke topraklarının yarını konusunda askerler söz sahibi oluyordu. Milli Mücadele Mustafa Kemal Atatürk ve asker arkadaşlarının öncülüğünde kazanılmış ve kurulan ilk meclisin sandalyelerini, Halk Fırkasını hatta daha sonra kurulacak muhalefet partileri, asker kökenli siyasetçiler tarafından kurulmuştur (Zürcher, J. E. 2012 S: 248 ). Kurulan Milli meclis modern Türkiye’nin temel taşlarını atmış ve Osmanlıdan kalma yaşam tarzının izleri silinmeye başlamış ve ciddi bazı reformlar getirmiştir. Bu reformlar, uzun zamandır dini motifler ile yaşamını sürdürmüş Anadolu halkı tarafından bir takım ayaklanmalara ve başkaldırıya sebep vermiştir. Bu durumun temel olarak cumhuriyetin kurucu gücü ile halk arasında görüş ayrılığı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Bu konu üzerine tartışmalara bakılacak olursa, Türkiye’nin tek partili döneminde tipik bir diktatörlük olduğu 1931 yılında yapılan parti kongresinde CHP ‘nin ülkenin siyasi sistemini tek partili siyasi sistem olarak ilan ettiği bilinmekle beraber, birkaç başarısız çoklu parti sistemi denenmiş ise de başarılı olunamamıştır. Uzun bir süre bu şekilde devam eden devlet yönetimi neticesinde CHP devlet ile bütünleşmiş ve kalıplaşmıştır. Valilerin aynı zamanda CHP ‘nin İl Başkanı sayılması bunun en açık örneğidir. (Zürcher, J. E. 2012 S:263 ) CHP ‘nin tek partili siyasi hayat uygulaması konusunda bir başka bakış açısını örneklendirecek olursak, Kurtuluş Savaşından hemen sonra Anadolu’yu ziyaret eden Gazi’nin Osmanlı’nın kısır parti sisteminden etkilendiği bir birliktelik olması amacıyla tüm ülkeyi kurmuş olduğu parti içerisinde birleştirmek istemiştir. Mustafa Kemal’in kanaatine göre tek partili sistem ülkenin kalkınmasına ve yükselmesine fırsat olabilirdi. Ancak buna rağmen çok partili hayata denemeleri olmuş buna hazır olmayan halk tarafından suiistimal edilmiştir. (Başgil, 2008 S:31-32 ) Paylaşılan iki ayrı görüş değerlendirildiğinde Yeni kurulan Cumhuriyetin Anadolu’nun eski kazanımlarından ziyade yeni değerlere sahip olduğu ve ancak bu kazanımların halkın düşünce tarzı ile eşleşmediği anlaşılmıştır. Bu dönemin genel şartları ele alındığında var olan yönetimin bir diktatörlük değil bir geçiş dönemi olduğu anlaşılacaktır. Atatürk’ün getirmek istediği yeni yönetim şekli başta silah arkadaşları Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi kişiler tarafından sert muhalefete uğradığı gibi halk tarafından da benimsenmemiştir. (Başgil, 2008 S:31-32) Bu sebepten dolayı tek partili sistem esasen kabul edilebilir bir sistem olmadığının kabul edilebileceği ancak dönemin şartları düşünüldüğünde bir dönem devam edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk döneminde tek partili sistem başarıyla uygulanmış ve başta Mustafa Kemal olmak üzere birçok asker kökenli isim ülke yönetiminde görev almıştır. Takdir edilir ki yeni kurulan bir devletin kurucuları devletin ideolojisini şekillendirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk ‘ün meclis üzerindeki otoritesi düşünüldüğünde bu durumun hiçte göze batmadığı anlaşılmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk ‘ün vefatı sırasında ülkenin Başbakanı Celal Bayır ‘dı. Ve Gaziden sonra Cumhurbaşkanının Celal Bayar olması beklenirken İsmet İnönü ön plana çıkarılmış ve Gazi ile aralarının bozuk olunduğu bilindiği halde Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu durumun doğal bir süreç olmadığı aşikârdır. İsmet İnönü ’nün Kurtuluş Savaşından bu yana devlet yönetiminde bulunduğu ve Milletvekillerinin, parti bürokratlarının yıllar önce İnönü tarafından atanmış olması aynı zamanda askerin Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak varken İnönü’yü desteklemesi bunun en açık örneğidir.( Zücrher,E,J, 2012) Bu durum değerlendirildiğinde İsmet İnönü ’nün seçilmesinin ilk zamanlar organize bir yapı tarafından seçildiği ve bu yapılanmanın İsmet İnönü tarafından kurulduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı düşünülmektedir. Bu dönemde İsmet İnönü ‘nün Cumhurbaşkanlığı konusunda desteklenmesinin ardında kendisini görevlendiren parti liderine bir sadakat, vefa borcu ya da eski askerlerin bir dayanışması olduğu düşünülmektedir.

1.1. Demokrat Parti ve 1960 Askeri Darbesi

İsmet İnönü ‘nün iktidarı elinde bulundurduğu zaman içerisinde dirayetli bir devlet adamı gibi çalıştığı ve ülke de çok partili hayata geçilerek bunu söylene bilir. Ancak bu durumun tersini de söylemek mümkündür. İsmet İnönü iktidarı boyunca despot bir yönetim sergilemiş ve halkın bir bölümünün nefretini kazanmıştır. ( Zücrher, E, j 2012, , S: 303) İsmet İnönü iktidarı eline aldırtan sonra ilk olarak Atatürk ‘ün görevlendirmiş olduğu devlet adamlarını görevden alarak başlamıştır. Bu durum Gaziye yakın kişilerin tepkisini çekmişti. Halkın zaten kurulan Cumhuriyeti benimsediği söylenemezdi. 1949 ‘da oluşan tepki İnönü ye karşı bir askeri darbe girişimini oluşum aşamasında iken vazgeçilmiştir. (Başgil, 2008 S:148-149 ) Cumhuriyetin kuruluşunda, gerçekleştirilen reformlarda ve 1949 ‘a gelininceye kadar bir çok devlet kurumunda yapılanma fırsatı bulan askerin ülkenin kurucu gücü ve bekçisi tutumu kendisini bu olayda göstermiştir ve bu darbe girişiminin bir askeri refleksin oluştuğuna işaret şekilde yorumlanmıştır. Bu refleks kendisini 1950 seçimlerinde eski bir CHP ‘li olmalarına rağmen iktidara gelen Demokrat Partiye karşı göstermiş ve seçimden sonra bir kısım askeri zevatın İnönü’ye gelerek bir emrinin olup olmadığını sormasıyla durumun bir dayanışmadan ziyade askeri bir vesayetin başlamasına sebep olmuştur.

Askerin yeni kurulan siyasi partinin yönetiminden rahatsız olduğunu ve bir darbe girişimi içerisine girdiğinin anlaşılması üzerine 1957 ‘de 9 subay tutuklanmıştı. Demokrat Parti olarak isimlendirilen iktidar gün geçtikçe sertleşmesi halkı ayaklandırıyor ve çeşitli bölgelerde gösterilerin başlamasına neden oluyordu. Aynı zamanda DP ‘nin tahkikat komisyonunun ordu ile CHP arasındaki ilişkileri deşifre ettiğini beyan etmesi sonu oluyor ve 27 Mayıs 1960 tarihinde askeri darbe gerçekleşiyordu. (Zücrher, 2012 S:347-350 ) İsmet İnönü ’nün askere bir talimat vermediği hatta engellediği konusundaki yaklaşımları, İnönü’nün şartlar kaçınılmaz olduğunda askeri ihtilaller meşrudur, sözüyle çürütülebilir. Askeri vesayetin sadece ordu olmadığını ise darbe gerçekleştikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocalarından bir kısmının her darbe kendi hukukunu doğurur şeklindeki açıklamaları darbecileri aklamaya yöneliktir. (Oran, 2013 S:94) Sonuç olarak, gerçekleşen darbe kurucu gücün bir askeri vesayete dönüşmesi olarak kabul edilebilir. Askeri darbelerin bir koruma refleksiyle gerçekleştiği iddia edilmiş ise de gerçekleşen darbenin temel argümanları olan irtica, din devleti ve laiklik hassasiyeti 1997 de karşımıza 28 Şubat Darbesi olarak çıkacaktır. Aynı zamanda 28 Şubat darbesinin gerekçeleri arasında sayılan TSK iç hizmetler kanunu ve MGK Kurumu bu darbe sonucunda şekillenmiştir. Bu şekilde askeri vesayet kendisine kendisi tarafından verdiği yetki ile ülke siyasetinde etkin olabilecekti.

1.2. 1971 ve 1980 Askeri Darbeleri

1960 Askeri Darbesi ile ülke siyasetine askerin etkisi pekişmiştir. Demirel Hükümetinin iktidarda olduğu 1971 tarihinde bir takım ekonomik gerekçeler ve anarşi sebebiyle kurucu güç yönetime el koymuştur. Belirtilen tarihte Cumhurbaşkanı eski bir asker olan Cevdet Sunay olmasına rağmen Çankaya’nın üzerinden askeri uçakların uçmasına mani olamamıştır. ( www.dunyabulteni.com ) Genç subaylar rahatsız terimi bu darbe ile siyasi literatürümüze girmiştir. Bu tarihte kullanılmaya başlayan bu terim kendisini 28 Şubat Post Modern Darbesinde de gösterecektir. Bu durum askeri vesayetin kendisini yenileyerek ilerlediğinin göstergesidir. 1971 Mart darbesinin ekonomik gerekçelerine bu çalışmada değinilmemiştir.

1980 darbesinin gerekçesi ise ülkede anarşinin artmasıydı. Bu konuda dillendirilen komplo teorilerine değinmeden şartların olgunlaşmasını bekleyen Kenan Evren tarafından gerçekleştirilecektir. 1980 darbesi yakın tarihimizde işkenceler ile anılacaktır. Gerçekleşen darbe ile ülkedeki askeri vesayeti kırmanın cüret dahi edilemeyeceğinin bir göstergesi olmuştur.

1971 ve 1980 Askeri darbeleri incelendiğinde 1960 darbesine göre cılız olmadığı görülebilir. Bu Askeri darbelerin bir hukuksal alt yapısı vardır ve bu TSK iç hizmetler kanunudur. Aynı zamanda bu askeri darbelerin arasında farklılıklar bulunsa da ortak sebepleri ülkedeki anarşi, ekonominin bozulması ve enflasyon vb. gerekçelerdir. Bu darbelere halkın tüm kesiminden tepkiler olmuştur. Ancak 1960 darbesinin gerekçeleri arasında ülkedeki karışıklıklar olmasına rağmen asıl gerekçe irtica ve eskiye dönme korkusu idi ve asker bu dürtü ile harekete geçmişti.

2. 28 Şubat 1997 Post Modern Askeri darbesi

Post modern darbe olarak tarihimize girmiş olan 28 Şubat darbesi öncesinde genel bir tarihi değerlendirme yapmak gerekmektedir.

2.1. 28 Şubat öncesi Türkiye Siyaseti

Turgut ÖZAL vefat etmiş ardından yerine kim geçsin tartışmaları başlamıştı. Siyasi arenada Demirel’in ismi çıkmış ve seçilmiştir. Tansu Çiller ise Demirel’in yerine DYP Genel Başkanı olmuştur. Çiller döneminde kendini gösteren rüşvet ve yolsuzlukların kendini göstermesi kendisini temiz siyaset olarak tanıtan Refah Partisinin parlamasına sebep olmuştur. ( Birand,Yıldız, 2012, S: 15-62) Anlaşılacağı üzere siyasi arenadaki çalkantılar Refah Partisinin yükselmesine neden olmuş, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere bir çok Büyükşehir Belediyesini Refah Partisi kazanmıştır. ABD’nin Kuveyt konusunda Irak’a müdahalesi PKK ‘yı beslemiştir. Ve dönemin hükümetleri bu konuda çaresiz kalmakta idi. 1994 yılına kadar siyasette bulunmuş ancak çok kendisini göstermemiş asker özel kuvvetlerin kurulmasıyla devletin yönetimine el atıyordu. ( Birand, Yıldız, 2012, S: 73 -70) Esasen bakıldığında 1995 yıllarında bir irtica tehlikesinden bahsedilse bile çok ciddi gündem maddesini oluşturmuyordu. Askerin mesaisini bölücü teröre harcadığı bir zaman diliminde yakın zamana kadar ortalarda görükmeyen sarıklı kişiler bir yerlerden düğmeye basılmışçasına Taksim ve ülkenin birçok bölgesinde laiklik karşıtı gösteriler yapmaya başlayınca dikkatler irtica söylemine çekiliyor ve askerin zaten var olan tepkisi iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştır. Tüm bu gelişmeler devam ederken İstanbul’da Gazi Mahallesinde ciddi bir gerilim kendini göstermeye başladı. Halen kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından Gazi Mahallesindeki bir kahvehanenin taranması halkı sokağa dökmüştür. Polisin ve askerin sert müdahalesi şiddeti içinden çıkılmaz bir sürece girilmiştir. Daha sonra söz konusu olaya ilişkin yapılan incelemelerde askere sert müdahale emrini şu günlerde ismini derin devlet ve Sabancı suikastinin azmettiricisi olarak duyuran General Veli Küçük tarafından verildiği söylenecektir ( Birand, Yıldız, 2012, S: 103). Anlaşılacağı gibi ciddi bir karışıklığın kendisini gösterdiği bir dönemde halen darbeci asker olarak kendisinden söz ettiren Veli Küçük’ün isminin yer alması Refah Partisinin yıldızının parladığı bir dönemdeki irticai gösteriler noktasında akıllarda soru işareti bırakmıştır. 24 Aralık 1995 tarihinde gerçekleştirilen seçimlerde Refah Partisi birinci parti çıkmasına rağmen, hükümeti kurma görevi ANAP ve DYP koalisyonuna verilmiş ve hükümet kurulmuştur. Daha sonra ortaya çıkacaktır ki, hükümetin kurulmasında Genel Kurmay Başkanlığından gelen telefonların etkili olduğu hatta Refah Partisi ile koalisyon kurmaması için Doğru Yol Partisinin Asker tarafından ziyaret edildiği öğrenilecektir ( Birand, Yıldız, 2012, S: 139). Askerin zaten var olan irtica hassasiyeti Refah Partisinin yükselişi öncesinde kendini gösterin bir takım gösteriler ile ayyuka çıkmış ve Asker teröre harcaması gereken mesaisini siyasi partilerin kiminle koalisyon yapacağı noktasında harcamaya başlamıştır. Dönemin sorumlu komutanları her gün Şehit haberleri gelirken ülkenin en büyük tehlikesinin irtica olduğunu vurgulayacaklardır. Bu durum Adnan Menderesin iktidara geldiği tarihte Genel Kurmay Başkanının İsmet İnönü’yü arayarak bir emirlerinin olup olmadığını sorması ile aynı refleksi taşımaktadır. Kurulan Ana Yol hükümetinin başarısız olmasının sonucunda DYP-RP arasında koalisyon kurulacaktır.

Post Modern Darbe 28 Şubat

Necmettin Erbakan Başbakan olmuş ancak askerin tepkisi gözle görülür şekilde artmaya başlamıştı. Bu durumu DYP Artvin Mv şu şekilde anlatıyordu “Askerler Erbakanın elini sıkarken kafalarını başka tarafa çeviriyorlardı.” ( Birand, Yıldız, 2012, S: 157) Askerin bu tutumu hali hazırda bir icraata başlamayan Refah Partisine menderesten beridir devam eden vesayeti hissettirmekti. Başbakan Necmettin Erbakan’nın kendisine ve partisine olan tutum ve davranışları kale almazcasına ilk yurtdışı ziyaretini İran’a gerçekleştirmesi, İslam ortak pazarı teorisini ortaya atması, Askerin tepkisin artırmakla kalmamış, Askerin vesayetinin bekçiliğine soyunan bir takım sivil kuruluşlarının da hükümeti tehdit etmeye kadar varan çıkışlara sebep olmuştur ( Birand, Yıldız, 2012, S: 161-164). Esasen devleti yöneten hükümetin icraatlarını bir kesim tarafından beğenilmemesi ve belirli bir oy oranı ile hükümeti kuran siyasilerin kendisine oy vermeyenleri memnun edememesi olağan bir durumdur. Ancak yeni kurulan hükümetin daha ilk aylarında asker ve eklentilerin bu şekilde bir çıkış sergilemesi vesayetin net göstergesidir. Bunun yanında meydana gelen tepkilerin sanki hiç yokmuş gibi algılanarak ciddiye alınmaması da hükümetin acemiliğinin bir göstergesidir. Hükümetin kontrolünü kaybettiğinin bir göstergesi ise, Susurluk Kazasına yönelik yapılan gösterilere “gülü gülü” dansı denmesi ve mecrası farklı olan bir tepkiyi sahiplenmesidir. Refah Partisi iktidarından öncede var olan bir takım kasetlerin piyasaya sürülmesi, laiklik karşıtı gösteriler ve Başbakanlıkta Cemaat Liderlerine verilen İftar Yemeği Askerin tepkisini artırmakla beraber Refah Partisinin içinde bulunduğu çemberi daraltıyordu. Genel Kurmay eski adetlerinden ziyade medya kuruluşlarını kullanmaya başlamış ve Batı Çalışma Grubunun çalışmalarını brifinglerle ülkenin önde gelen yöneticilerine tanıtmıştır ( Birand, Yıldız, 2012, S: 183). Yapılacak müdahalenin daha önceki darbelere benzemeyeceği bu durumdan da anlaşılmaktadır. Sincan da yapılan Kudüs Gecesi sonucunda kentin sokaklarında tanklar yürütülmüş ve Org. Gen. Çevik BİR tarafından demokrasiye balans ayarı yaptık çıkışı 28 Şubat Post Modern darbesinin başlangıcı olmuştur ( Birand, Yıldız, 2012, S: 199). Kritik MGK kararları ise askerin Refah-yol üzerinde nasıl bir baskı kurduğunun göstergesidir. Tavsiye niteliği taşıması gereken kararlar bu sefer talimat adında sunulmuş, Erbakan’ın MGK kararlarını imzalamayarak direnmek istemesi üzerine ise Genel Kurmay Başkanlığı tarafından imzalanmaz ise yaptırımlar gelir şeklindeki açıklamasına neden olmuştur. Genel Kurmay Başkanlığının medyaya yapmış olduğu brifinglerin ertesi günü manşetlerde gerekirse silahla başlıkları atılacaktır. Erbakan direnişine son vererek MGK kararlarını imzalıyordu ( Birand, Yıldız, 2012, S: 214-233). Genel bir durum değerlendirmesi yapıldığında MGK da hükümete verilen talimatlar, yaptırım kararları ve medya kullanılarak verilen tehditkâr mesajlar karşılığını bulmuş ve askerin bu müdahalesi sonucunda DYP dağılmaya başlıyordu. Asker daha önce yaptığının aksine farklı bir metot kullanarak söz konusu darbeyi gerçekleştirmiştir. Ortaya çıkan bir post modern darbe ile bir çok kişi devlet tarafından fişlenmiş, okuma hakkı elinden alınmıştır. Refah Partisi iktidara gelmeden önce kendilerini her cami bahçesinde görmeye alışık olduğumuz aczmendiler görevlerini tamamlamışçasına ortadan kaybolması da dikkat çeken bir durumdur.

Genel bir çerçeveden bakılacak olursa, iktidara gelmeden önce Türkiye’de ayyuka çıkan iç karışıklıkları çözümleyemeyen Refah Partisi’nin, Askeri vesayetin, sivil darbecilerin ve darbeyi destekleyen iş adamlarının genlerini tahlil edememesi iktidarının sonlanmasına sebep olmuştur. Asker Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 1960, 1971 ve 1980 de olduğu gibi siyasete etkisini göstermiş, rotasından çıktığını iddia ettiği ülke siyasetini tekrar kontrol altına alarak dizayn etmiştir. 28 Şubatta MGK tarafından alınan kararların söz konusu darbenin sonu olmadığının göstergesi olarak 27 Nisan bildirisidir.

Sonuç

Bu çalışmada ülkede varlığı iddia edilen askeri vesayetin Post Modern darbe olarak bilinen 28 Şubat muhtırasına etkisinin olup olmadığı konusu ele alınmıştır. Sonuç olarak askerin 28 Şubatta uygulamış olduğu baskı şekil itibariyle diğer darbelerden farklılık göstermiş ise de, 1960, 1971,1980 darbeleri ile aynı refleksi taşıdığı anlaşılmış, seçim ile iktidarı elde eden siyasi otorite saf dışı bırakılmıştır. Bu durum bir karşılaştırma ile ele alınacak olursa, 28 Şubat Askeri darbesi 1960 darbesinden farklı bir şekilde vucut bulmuştur. Ancak her iki darbenin temelini oluşturan etken ise irtica kaygısı olarak karşımıza çıkmıştır. Askeri vesayetin baskısını iyiden iyiye hisseden Adnan Menderes’in bu tepkiden kurtulmak için Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarması ; Necmettin Erbakan’nın ise kendisini irtica ile suçlayan askerlere dönerek “Ben Türkoğlu Türküm” demesi aynı durumun örneğidir.

Genel bir değerlendirme açısından bakılacak olursa Mustafa Kemal Atatürk ‘ün bir asker olarak başlatmış olduğu kurtuluş mücadelesine yine asker arkadaşları ve sivil aydınlar tarafından destek verilmiş ve bugünkü Cumhuriyet kazanımları elde edilmiştir. Ancak Gazi’nin vefatından sonra İsmet İnönü‘nün seçilmesiyle temelleri atıldığına inanılan askeri alt yapı ve dayanışmacılık daha sonra kendisini 1960 darbesi ile göstermiş ve askeri vesayetin temelleri bu darbe ile atılmıştır. Bu durumun artık bu şekilde devam edeceği ise askeri darbeyi yapanlar tarafından yasal dayanak altına alınmış ve iç hizmetler kanunu ile pekiştirilmiştir. 1971 ve 1980 darbelerinin yasal dayanağı olan TSK’nın Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi ile kendisine zemin bulmuştur. Askeri vesayet yapmış olduğu darbeyi ve bundan sonra yapmayı düşündüklerini güvence altına almıştır. Ülkemizde gerçekleştirilen darbelerin dış kaynaklı olduğuda iddia edilmektedir. Ancak Türkiye de darbelerin dış güçler tarafından tasarlanması iddiası şuan için bir komplo teorisinden öteye geçememiştir.

28 Şubat 1997 darbesi kendisinden önceki darbeler ile aynı yasal dayanağın ürünü olmuştur. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesi serüveninden başlayarak ülkenin koruyucu sahibi refleksiyle hareket eden Askeri vesayetin devam ettiğinin göstergesi olarak 28 Şubat Postmodern darbesi açık bir örnek olarak karşımızda durmaktadır.

Kaynakça

Altınörs, A. (2013) Adnan Menderes hiç de yumuşak değildi.

http://www.atilimhaber.org/2013/09/20/adnan-menderes-hic-de-yumusak-degildi/  11/12/2013

Başgil, Ord. Prof. Dr. A, F,  (2008) 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, İstanbul Yağmur Yayınları

Baskın, Prof. Dr. O, (2013) Türk Dış Politikası, İstanbul , İletişim Yayınları

Birand, M. –  Yıldız, R. (2012) Son Darbe  28 Şubat İstanbul , Doğan Kitap Yayıncılık

Çapalı, Ö.  (2011) 12 Mart Askeri Muhtırası neden yapıldı?

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=150957    15/12/2013

Zürcher, J. E. (2012) Modern Türkiyenin Tarihi, İstanbul , İletişim Yayınları

3
Paylaş

Yorum Yazın